İspanyol sinemasının son yıllardaki önemli yönetmenlerinden olan Julio Medem’in Kutup Çizgisi Aşıkları her açıdan modern bir masal gibi aslında. Fakat Medem, bu masalı kendine has anlatım şekliyle ve yarattığı başarılı dramatik yapısıyla seyirciye bir dram izlermiş hissi vererek sunuyor.
Filmdeki iki ana karakter olan, Otto ve Ana tek tek anlatılıyor. Çocukların duygusal açılımlarıyla yön bulan bu sıralı anlatım şekli, iki karakterinde birbirleri hakkındaki duygu ve düşüncelerinin git gide nasıl değiştiğini anlamamız açısından oldukça iyi düşünülmüş. Bu sayede Ana’nın Otto’ya karşı yaşadığı değişimi, aşkın nasıl filizlenip büyüdüğünü daha iyi gözlemliyoruz. Fakat filmin geneline yayılan bu yapı, filmin temposunu da düşürüyor.
Başta da belirttiğim gibi, film aslında Julio Medem’in izleyiciye anlattığı masalsı bir romantik drama. Bu anlatım yapısının seçilmesi de kuşkusuz bu masalsı yapıyı desteklemek için yapılmış. Medem, rastlantılar ve kaderin hayatlarını şekillendirdiği iki genç aşığın masalını anlatırken, bu ikiliyi önce ayrı çizgilerde seyirciye tanıtıyor, daha sonra bu birbirinden farklı yönlere giden çizgileri, Finlandiya’da güneşin hiç batmadığı, farklı bir dünyada birleştiriyor.
Otto, daha ilkokula giderken annesi ile babası ayrılıyor. Ana’nın da aynı dönemde babası ölüyor. Otto ile Ana, ölüm ve ayrılığın çevrelediği böylesine sancılı bir dönemde tanışıyorlar. Daha sonra rastlantı eseri, Otto’nun babası ile Ana’nın annesi birlikte yaşamaya karar veriyor ve ikili kardeş oluyorlar. Her şey güzel giderken, Otto’nun annesinin ölmesiyle işler karışıyor. Bu noktadan sonra iki karakterde kendi içlerinde bir değişim yaşamaya başlıyor. Bu değişim filmin sonuna kadar devam ediyor.
İki genç aşığın hikayesi perdede anlatılırken, bir yandan da karakterlerin aileleri ilen olan ilişkileri ekrana yansıyor. Özellikle Otto’nun annesiyle olan yakınlığını yönetmen oldukça başarılı bir şekilde anlatıyor. Erkek çocukların anneleriyle, kız çocuklarında babalarıyla olan ilişkileri her zaman daha farklıdır. Çoğu zaman bir erkek çocuk için anne aynı zamanda ilk aşkıdır, onunla arasında özel bir sevgi bağı vardır. Otto’nun da annesiyle arasında böyle özel bir bağ var. Annesine çok düşkün olmasına rağmen, zamanı gelince Ana’yı seçmesi ve annesini yalnız bırakması onda vicdan azabı yaratıyor. Bir de üstüne annesinin ölmesi eklenince, Otto’nun vicdan azabı artık suçluluğa dönüşüyor. Annesinin nasıl öldüğünü soranlara “sevgiyle öldü, sevgi yüzünden öldü” diye cevap veriyor. Bu yüzden Ana’ya olan sevgisi onda suçluluk yaratıyor. Her şeyi geride bırakarak kendi yolculuğuna çıkıyor.
Filmin bu kadar etkileyici ve başarılı olmasının bir nedeni de, yönetmenin yarattığı karakterlerin derinlikli olmasından kaynaklanıyor. Medem sadece rastlantılara bağlanan romantik bir masal anlatmıyor, bunun ötesine geçerek bir de karakter çözümlemeleri yaratarak, ortaya bir aile dramı çıkarıyor. Bu kadar kaderci ve mistik bir aşk hikayesinin bu kadar etkileyici olmasının altında yatan başlıca etkende, karakterlerin çok fazla açılıma sahip olması. Otto’nun babasınında filmin başında (aslında sonunda) söylediği gibi, “hayat evrelerden oluşuyor ama her zaman bir evre eksik kalıyor.” Medem, filmde bütün evreleri ayrı ayrı ele alarak, filmin dramatik yapısını özenle kuruyor. Yönetmen, filme başlamadan bir süre önce karısından ayrılmış ve yine aynı dönemlerde babasını kaybetmiş. Filmde bu anlamda onun yaşadıklarından etkilenerek, yönetmenin anlatımını ve vurguladığı evreleri daha güçlü ve samimi kılıyor. Yine de Medem, yaşadıklarının etkisini filmine sınırlı bir ölçüde yansıtarak, filmin esas ağırlık noktasını oluşturan masalsı aşk arayışıyla ilgili olan evreyi daha etkin bir hale getiriyor. Filmin her evresinde, aşkı ve aşkın getirdiği gerilimi hissetmek mümkün.
Mavinin tonlarının yoğun olarak kullanıldığı filmde, Medem genelde yakın plan çekimleri tercih ederek karakterlerin duygusal değişimlerini de sık sık izleyiciye sunuyor. Otto ve Ana’yı ilkokuldan başlayarak filmin sonuna kadar canlandıran genç oyuncuların performansları da dikkate değer. Özellikle Otto’nun küçüklüğünü oynayan oyuncu, Otto’nun iç dünyasını kameraya çok iyi yansıtıyor. Zaman zaman masum, romantik ve kıpır kıpır bir film görünümüne giren, zaman zaman da gerilimin hissedildiği ve mistizmin hakim olduğu bir atmosfere dönüşen, çok çeşitli yapısı da filmin artılarından biri. Yönetmenin ele aldığı konuyu, bu konuya göre seçtiği anlatım şeklini ve vurguladığı özellikleri son derece yetkin bir şekilde izleyicilere sunması, filmi sinema tarihinin en güzel romantik masalları arasına katmaya yetiyor da artıyor. Hiç yoktan çocukluk aşkımızı hatırlamak için, o dönemlerle ilgili hafızamızda kalan anıların tozunu silip atmak için, çocukluğumuzun masumiyetini yeniden duyumsamak ve tatlı bir hüznün içimize yayıldığını hissetmek için Julio Medem’in yarattığı masalsı çemberin içine girmeye değer.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com