Son dönem Romen filmleri içinde belki de en sivri dilli olanı Dünyanın Sonu, Çavuşesku diktatörlüğü zamanında bir ailenin yaşadıkları üzerine kurulu. Arka planda Komünist Parti’nin verimlilik amacıyla örgütlediği okulları ve Romen halkının sosyal hayatını gözlemlerken, bir yandan da Eva ve onun küçük erkek kardeşi Lalalilu’nun gençliklerinde yaşadıklarına tanık oluyoruz. Uzun ve zorlu bir yoldan sonra Romanya’da kademe kademe yükselerek iktidarı ele geçiren Çavuşesku, kısa sürede diktatörlüğünü kurarak, mutlak hakimiyetini güçlendirecek önlemler alıyor. Ülkede büyük bir kıtlık ve sefalet yaşanırken, o kendi yakınlarını önemli görevlere atayarak ülkeyi istediği gibi yönetmeye başlıyor. Televizyonlarda söylemleri ekrana yansıtılırken, okullarda da onunla ilgili şarkılar ezberletiliyor. Onun adına yarışmalar düzenleniyor, ödüller veriliyor. İş öyle bir noktaya varıyor ki, okulda bir Çavuşesku büstü kırmanın cezası bile okuldan atılmak oluyor.
Film Romanya’nın bu karanlık dönemini arka planına alırken, Eva ve kardeşinin yaşadıklarını da yansıtarak, politik mesajıyla birlikte esas hikayesini de anlatıyor. Eva’nın ailesinde Çavuşesku’nun isminin söylenmesi bile yasak. Ailesi diktatörlük rejimine muhalif, ama mevcut ortamda onlarda diğerleri gibi seslerini çıkartamıyor. Mevcut iktidar insanları öylesine sindiriyor ki, onlarda kızları Eva’nın polis olan komşularının oğlu Alex ile evlenmesini istiyor. Eva bir yandan kaçıp kurtulmak isterken, diğer yandan da ailesinden ayrılmayı göze alamıyor. Küçük kardeşi Lalalilu ise, her şeyden habersiz çocukluğunun tadını çıkartıyor.
Yönetmen Mitulescu filmini dramatik bir yapı üzerine kurarken, Balkan filmlerinden aşina olduğumuz, o eğlenceli ve neşeli havayı da muhafaza etmeyi başarıyor. Bu sayede Lalalilu’nun ve köy halkının yaşantısını izlerken, filmin ağır havasından sıyrılmak mümkün. Filmin sonlarına doğru politik mesajlar daha da keskinleşirken, Çavuşesku iktidarının son bulduğu sahnelerde Romen halkının da uzun süre sonra yeniden kazandıkları özgürlüklerinin tadını çıkardığını görüyoruz. Bu sahneleri izleyen bölümlerde ise, iktidarın değişmesi hemen insanların giyim-kuşamlarında kendini belli ediyor. Bir tarafta Batıya daha yakın ve özgürlüklerini dışa vuran giysiler içindeki insanlar, diğer tarafta da hayatları boyunca bildikleri tek şeyin yıkılmasıyla akıl sağlıklarını kaybeden insan görüntüleri bir arada veriliyor. Mitulescu filminde diktatörlüğü eleştirerek özgürlüğü savunurken, diktatörlük sonrasındaki Romanya’yı da gerçekçi bir bakışla yansıtıyor. Halkının yenilikçi ve özgürlükçü ortama çabucak ayak uyduramadığı gerçeğini de gösteriyor. Bu durumu özellikle Lalalilu’ya bakarak daha iyi anlayabiliyoruz. Yönetmenin son sekansta, Lalalilu arabada giderken kullandığı simgesel dil aynı zamanda bu anlattıklarımı da çok iyi özetliyor. Bu şekilde Lalalilu’da Yeni Romanya’yı anlatan bir metafora dönüşüyor.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com