Bu filmi görmeden önce hiç düşünmemiştim, Salinger’in yazılarıyla Balkan filmlerinin benzerliğini… Fakat filmin başında Salinger’in kitabından yapılan alıntıyla birlikte, benimde aklım bu ikisinin arasındaki ortak noktalara takıldı. Ne zaman bir Salinger kitabına başlasam, zamanım kısıtlı bile olsa kendimi kitaba kaptırmış hissederim. Balkan filmlerinde de aynı sıcaklık, çekicilik ve karşı koyması ve adlandırması zor olan o hissiyatı iliklerinizde hissedersiniz. İnsani ilişkilerin sıcaklığı, birbirinden farklı karakterlerin oluşturduğu cümbüş, eğlence ve müzik ekranda tek bir potada erirken, diğer yandan gerçek hayatın katılığı, şiddeti ve ağırlığı da kendini gösteriverir. Bir yanıyla romantiktir, öte yanıyla da gerçekçidir. Tıpkı Salinger kitaplarında insanı çeken gizemli atmosfer gibi… Tam beni anlatıyor dediğiniz yerde, birden karakterlerini bambaşka bir dünyanın içinde bırakan Salinger’i selamlayan yönetmen Jan Cvitkovic, filmini de hayat ve ölüm arasındaki ince çizginin üstünde kurmuş. Filmde hayatın canlılığı ve beklenmedik sürprizleriyle gülerken, çizginin diğer ucuna geçmek için bin türlü Ali Cengiz oyunu sahneleyen karakterin trajikomik halleriyle ne yapacağımızı şaşırırken üstüne bir de, bu ince çizgide gidip gelen güzel ve saf genç kızın iki arada bir derede kalmışlığına içimiz burkuluyor. Kimileri ölümü düşünürken yaşama sevincini yeniden kazanıyor, kimileri ise çizgide dolanırken yolunu kaybediyor. Tıpkı hayat gibi…
Odgrobadogroba ne tipik bir Balkan filmi, ne de çok iyi bir hikayeye sahip, tıkır tıkır işleyen kurgusu olan kusursuz bir bağımsız. Pek çok kusuru ve boşluğu var. Fakat hayatın gerçeklerini kendine has stiliyle aktaran, haddini bilen ve insanı zorlamadan kendini izlettirmeyi başaran orta karar bir Avrupa filmi. Filmdeki I will Survive şarkısının Slovence yorumu da çok enteresan…
Barış Saydam