Heikki Hietamies’in kendi çocukluğundan esinlenerek yazdığı kitabı Aideista Parhain’i, beyazperdeye Finlandiyalı yönetmen Klaus Haro aktarmış. Filmin konusuna gelirsek; 2. Dünya Savaşı’nın başında, Rusların bombardımanları sırasında, İsveç komşusu Finlandiya’da yaşayan, savaşta babalarını ve evlerini kaybetmiş Finli çocukları, İsveçli ailelerin yanına geçici olarak yerleştirmek ister. Bu çocuklara “savaş çocukları” denir. Filmde, bizlere bu çocuklardan biri olan Eero’nun dramatik hayat hikayesinden bir kesit sunar.
Eero’nun annesi, oğlunu savaştan daha fazla zarar görmemesi için diğer “savaş çocukları” gibi İsveçli ailelerin yanına göndermeye karar verir. Çocuklar, yağmurlu bir akşamda anneleriyle vedalaşarak gemilere bindirilir. Bu hem çocuklar için hem de aileleri için çok zordur. Çocuklar, hem babalarını ve yaşadıkları evlerini hem de annelerini kaybeder. Eero’nun trajedisi bununla da sınırlı kalmaz. Altı yaşındaki kızlarını kaybeden ve onun yerine yeni bir kız çocuk hayali kuran Jönsson ailesinin yanına gönderilir. Anne Signe için bu durum kabul edilemezdir. Bunun için Eero’yu kabullenmesi hiç kolay olmaz.
Eero, İsveçli bu ailenin yanında yaşarken biz de Signe’nin dramatik ve üzücü hikayesine ortak oluruz. Aslında Eero da Signe de çok sevdiği insanları kaybetmiştir ve bu yüzden ikisi de başlarda çok aksi ve içine kapanıktır. İletişimleri zayıftır, özellikle Signe hayal kırıklığını ve kızının ölümünün acısını Eero’dan çıkarmaya çalışır. Bir süre sonra Signe ve Eero arasındaki bağ oldukça duygusal ve etkileyici bir boyuta ulaşır. Artık Eero, annesinden çok Signe’ye alışmıştır ve onu bırakmak istemez. Fakat savaş biter ve Eero ikinci kez annesinden ayrılmak zorunda kalır.
Filmin çizgisel bir anlatımı yok. Zaman zaman filmin ana karakteri Eero ve annesinin bugünkü durumlarına ve konuşmalarına da yer veriliyor. Filmin günümüzde geçen bölümleri siyah-beyaz, geçmişte yaşanılanların anlatıldığı bölümler ise renkli çekilmiş. Film, 2.Dünya Savaşı yıllarında, İsveç’in doğal güzellikleri ve sıradan çiftlik hayatı içinde geçen, sade ve etkileyici bir drama. Eero’nun sürekli değişen duygusal hali ve gitgide ağırlaşan dramı, gerçekten kolay hazmedilir cinsten değil. Özellikle Signe rolünde izlediğimiz Maria Lundqvist’in oyunculuğu ise mükemmel. Tıpkı geçen seneki Vera Drake rolündeki Imelda Staunton’nın gösterişsiz ve güçlü oyunculuğu gibi, Maria’nın oyunculuğu da oldukça etkileyici. Film çok sade olmasına rağmen, anlattığı hikaye ve filmin dramatik yapısı, tam tersi şekilde çok çarpıcı. Finlandiya’nın bu yıl ki Oscar adayı olan bu güzel film, 2005 yılında California’da düzenlenen Palm Springs International Film Festivali’nde “Seyirci” ödülünün yanı sıra, Mısır’da düzenlenen Cairo Film Festivali’nde de yönetmenine “Altın Piramit” ödülünü kazandırmış.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com