Slavoj Zizek ismini sinefiller geçen yıl kendisiyle ilgili çekilen Zizek! isimli belgeselden hatırlayabilirler. İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen, bu ele avuca sığmaz dahinin hayatını daha iyi tanıma fırsatı yakaladığımız belgesel sonrasında, bu yılda Peter Greenaway’in yanında asistanlık yaparak sinemaya başlayan Sophie Fiennes’in ilginç çalışması Pervert’s Guide to Cinema ile bir kez daha karşılaşıyoruz felsefeci ve kuramcı Zizek’le. Bu sefer Zizek sinemayla ilgili görüşlerini bize anlatıyor ve sinema-felsefe-hayat üçgeni arasında bir bağ kuruyor. Ama ne bağ! Anlayabilene aşk olsun. Hele gecenin bir yarısı ekranda sürekli konuşan, daldan dala atlayan ve bildiğimiz her şeyi Freudyen bir bakışla id, ego ve süper ego bağlamında açıklamaya çalışan, üstelik Freud gibi endişe dışında bütün duygularımız sahtedir diyecek kadar ileri gidebilen, bu şahsına münhasır felsefecinin sözleri ve çıkarımları bana bir gömlek fazla geldi. Ekranda Alfred Hitchcock’un Birds, Psycho, Vertigo filmlerinden başladı anlatmaya, David Lynch’in Lost Highway, Blue Velvet, Dune filmlerine geçti, sonrasında da Kieslowski ve Tarkovski filmlerine bulaşarak iyice zihinlerimizi allak bullak etti. Aralarda Matrix, Star Wars ve Fight Club gibi popüler filmlere de değinmeden geçmedi tabii ki. Aslında anlatmak istediği şeylerin çoğunu, Fight Club’daki kişilik değişimini iyi özümsemiş seyirciler çözecektir. Fakat dedik ya, ele avuca sığmaz bir adam bu Zizek. Freud’dan Lacan’a, ondan Marx’a geçebiliyor, saniyelik bir zaman diliminde. En son yetişebildiğim kısımda, çiçekleri de büsbütün zararlı ve erotik ilan ediyor, çocuklara yasaklatılması gerektiğini söylüyordu. En sonunda da, çok güzel bir sözle bu garip yolculuğunu bitiriyordu. “Bugünün dünyasını anlamak için sinemaya ihtiyacımız var; gerçek dünyada yüz yüze gelmeye hazır olmadığımız o can alıcı boyutu ancak sinemada anlayabiliriz. Eğer gerçekte, gerçekten daha gerçek olanı arıyorsanız, sinematik kurmacaya bakın.”
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com