İskoçya’nın soğuk, yağmurlu ve kasvetli günlerinin ardı arkası kesilmiyor. Annesi ve Büyükannesiyle bir çocuk, babasının öfkesinden bir adım da olsa uzaklaşabilmek için, İskoçya’nın liman kentlerinden birine yerleşiyorlar. Daha küçücük bir çocuk Frankie. Nasıl anlasın babasının ona zulüm ettiğini de, o yüzden babasını göremediğini? Annesi Lizzy’de onu bu yalnızlıktan, babasının nasıl bir günah işlediğini de ondan dolayı babasından uzak kaldığını söylememek için her zamanki gibi, şu anda da denizde olduğunu,ve büyük gemisi Accra ile çok yakında yanına geleceği (masum yalanını) söylüyor. Ve o gün Frankie bir gün dersteyken arkadaşının, ona uzattığı bir gazete küpuru sayesinde geliyor. Accra, birkaç gün içinde limanda demirleyecek. Ama babası içinde olmayacak doğal olarak. Lizzy oğlunun başlı başına dramatik olan hayatını zindana çevirebilecek bu gelişme karşısında, çalıştığı restaurantın sahibi olan arkadaşından yardım istiyor. Ve o yardım çok geçmeden Lizzy’yi buluyor. Birkaç günlüğüne Frankie’ye bir baba buluyor Lizzy, para karşılığında…
Ve film böylece başlıyor canımıza okumaya. Her saniyesi ajitasyondan uzak bir hüzün, her saniyesi özlem ve her saniyesi ayrı bir dramla geçen Dear Frankie, soğuk, sevimsiz ve Tanrı’nın dahi unuttuğu İskoçya’nın göbeğinden sımsıcak hikâyesi ile içimizi ısıtıyor. Her şeye rağmen hayat dolu olan Frankie, bizi hayatta bazı şeyleri anlamak için konuşmaktan daha fazlasına ihtiyacımız olduğuna inandırıyor. Dünya’nın neresinde olursan ol, umudun varsa mutlu olmak için de bir sebebin vardır diyor bağıra bağıra.
Son derece sade, son derece yalın ve son derece gösterişten uzak bir filmden bahsediyoruz. Çekimleri ile bizi kapı komşumuzun başından geçen bir hikayeyi dinliyormuşuz gibi içine çekiyor Shona Auerbach. Ama her ne kadar bizi ağlatmaktan, Frankie’yi acındırmaktan kaçınsa da, bizi koltuklarımıza mıhlıyor. Hani bazı filmler vardır, bittikten sonra kimseden ses çıkmaz. Herkes ekrana odaklanmış bakıyor ama kimse ağzını açıp tek kelime söylemiyor. Arkasından bir çakmak sesi, arkasından bir tane daha… Sigaralar teker teker yakılıyor. İşte o filmlerden biri Frankie. Sinema denen mucizenin hayatımıza kattığı soluk ama bir o kadar da hayat dolu renklerden biri…
Aydın İşitemiz