La Passion de Jeanne d’Arc, sinemaya ilk adımını sessiz filmlere altyazı hazırlayarak atan, yönetmenlik kariyerine ise 1919 yapımı Præsidenten ile başlayan Danimarkalı usta yönetmen Carl Theodor Dreyer’in son sessiz filmidir. Ama aynı zamanda 45 yıllık yönetmenlik kariyeri boyunca çektiği 14 filmden, her biri kendi ait olduğu on yıllık dönemin en iyileri arasında gösterilen beş büyük başyapıtın da ilkidir. Takipçileri ise, Vampyr – Der Traum des Allan Grey, Vredens Dag, Ordet ve Gertrud’tur.
Tanrı tarafından, işgal altındaki Fransa’yı İngilizlerden kurtarmakla görevlendirildiğine inanan ancak İngilizlere karşı kazandığı parlak zaferlerin ardından, kaybedilen bir savaş sonrası esir düşerek, İngiliz işgali altındaki Rouen’de Ortodoks teologlar ve yargıçlar tarafından heretiklik suçlaması ile yargılanan Jeanne d’Arc’ın, idamla sonuçlanan davasının öyküsü, dini temaları filmlerinde sıkça kullanan Dreyer’in elinde sessiz sinema döneminin en muhteşem esererinden biri haline gelir.
Filmde, inançları uğruna diri diri yakılarak, idam edilmeyi göze alan Jeanne d’Arc rolünü, Dreyer’in bir bulvar komedisinde keşfettiği tiyatro oyuncusu Maria Falconetti canlandırır. Dreyer, bu kadar dramatik bir rol için bir komedi oyuncusunu tercih ederken ne düşünmüştür bilinmez. Zira onun bile Falconetti’yi baş role yerleştirirken böylesi bir performansı tasavvur etmiş olması beklenemez. Ancak Maria Falconetti, bugün hâlâ tüm zamanların en etkileyici oyunculuk performansları arasında gösterilen Jeanne d’Arc yorumunun ardından başka hiçbir filmde rol almaz ve tiyatro oyunculuğuna geri döner. Böylece La Passion de Jeanne d’Arc, gelecek kuşakların bu olağanüstü oyuncuyu doya doya seyredebilecekleri tek film olarak kalır.
Dreyer’in kamerası ise film boyunca, tüm insani duyguları yüzünde yansıtmayı başaran Falconetti’nin eşsiz oyunculuğunun tadını çıkarır. Son derece ayrıntılı ve yakın plan çekimlerden oluşan filmin ardından, Dreyer bu tercihini şu sözlerle açıklayacaktır: “İnsan yüzü benim için çok önemlidir. Bu, araştırılması bitmez bir alandır. Bir stüdyoya kapanarak, esinin esrarlı gücüyle aydınlanan bir yüzü kaydetmek, onun, içten gelen bir değişimle şiire dönüştüğünü görmek kadar soylu bir deney olamaz.”
Ölümünden 25 yıl sonra Papa’nın emriyle kurulan bir mahkeme tarafından suçsuz olduğu kabul edilen, ölümünden neredeyse 500 yıl sonra, 1920 yılında ise aziz ilan edilen Jeanne d’Arc’ın, resmî dava tutanaklarına dayanılarak çekilen La Passion de Jeanne d’Arc, zamanında gişede başarısız olmasına rağmen yıllar içinde sinema tarihinin en önemli klasikleri arasındaki yerini alır. Sonraki yıllarda, bu trajik hikaye, Robert Bresson ve Luc Besson gibi yönetmenlerin bakış açılarıyla yeniden yorumlansa da, Carl Dreyer’in bu sessiz sinema şaheseri her zaman için, beyazperdeye yansıyan tüm Jeanne d’Arc uyarlamalarının en etkileyicisi olarak anılmıştır.
Latif Güven
bob.leflambeur@mynet.com