Carla işitme cihazıyla duyabilen, dudak okuyabilen, işinde başarılı, özel hayatında gerçek aşkı arayan biraz saf, duygusal, sıradan bir genç kadındır. Büyük bir inşaat şirketinde sekreter olan Carla’ya patronu işlerin yoğunluğu yüzünden bir yardımcı tutmasını önerir. İşçi bulma kurumundan gönderilen Paul’ün kendisine yardımcı olabilmek için söylediği yalanları umursamayan Carla onu işe alır. Hırsızlık yüzünden hapise girip çıkan ve gözetim altında bulunan Paul’ü işe aldığı gibi ona yapacaklarını öğretir, kalacak bir yer ayarlar ve gözetim memuruna karşı onu idare eder. Karşılığında da Paul’ü kendi kariyeriyle ilgili bazı etik olmayan durumlarda hırsız olarak kullanır. Aralarında tuhaf bir ilişki başlayan Paul ve Carla, Paul’ün mafyaya olan yüklü borcu yüzünden beraber tehlikeli bir soygun planına yelken açarlar.
De battre mon coeur s’est arrêté’yi de yazıp yöneten Jacques Audiard’ın bir önceki filmi olan Sur mes lèvres – Read My Lips, özellikle yarattığı iki baş karakteri ve aralarındaki ilişki sebebiyle çok çarpıcı bir arızalı romantizm atmosferi oluşturabilecek iken, bu yoldan sapıp nereye gideceği az çok belli, ne idüğü belirsiz bir suç hikayesine soyununca büyüsünü kaybeden bir film olmuş bana göre. Zaten kendi içinde belli bir gerilim temposu barındırdığını düşündüğüm bu ilişkiye bir de ufak mafyayı karıştırmak belki Paul’ün sabıkalı geçmişi yüzünden gerekli bir hamleydi. Ama sonrasında tamamen bu ilişkiyi ve hikayeyi suç öyküsüne endekslemek filmin başlardaki özelliğini özelliksiz bir duruma dönüştürmüş. Aslında tuhaftır, işleyiş yönünden baş ile son arasında bir kopukluk yok. Fakat bana sorun gibi gözüken şey, belli bir noktadan sonra hikayenin alacağı yönün kestirilemez oluşunun yarattığı gizemin, yerini can sıkıcı ve sıradan bir soygun hesaplaşmasına bırakması oldu. Hani arada sırada “keşke şöyle olsaydı” diye senarist ukalası oluruz ya, işte o filmlerden biri oldu benim için. Öyle ki, Carla’nın filme de adını veren dudak okuma becerisinin filmdeki esas kullanım alanının bir soygun hazırlığı olduğundan önceden haberim olsaydı hiç elimi bile sürmeyebilirdim. Bir süre sonra ikisini öpüştürseniz bile asla aynı etkiyi vermeyebilir. Bazen öpüşme sahnelerinin zamanlaması film için hayati önem taşır çünkü. Geç kalır veya erken davranırsanız istediğiniz etkiyi veremezsiniz. Gerçi kime göre, neye göre geç/erken, o da muamma. İşte bu gibi sebeplerden Vincent Cassel ve Emmanuelle Devos bile sizin için boyutsuz kalabilir bir anda.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com