Özel bir temizlik şirketinde temizlikçi olan, tek başına bir apartmanın çatı katında yaşayan, annesi ile geçinemeyen Camille (Audrey Tautou), bir restoranda şef aşçı olarak çalışan, yoğun iş temposundan arta kalan zamanlarında huzurevindeki büyükannesini ziyaret edip, eve kız atan Franck (Guillaume Canet) ve Franck’in birlikte kaldığı, tiyatro tutkusu yüzünden kekemeliğini yenmek için ders alan kartpostal satıcısı Philibert (Laurent Stocker) üçlüsü etrafında şekillenen bir roman uyarlaması. Camille ve Philibert’in komşuluk ilişkileri ile başlayıp, üçlünün aynı evde yaşamalarına kadar süren, ilk başta kavgalı gürültülü, sonradan adım adım aşka yelken açan bir Camille-Franck ilişkisi gayet sade ve saran bir anlatımla vücut buluyor. Her zamanki masum çekiciliğiyle Tautou, oyunculuğuna yönetmenlik ve senaristliği de ekleme safhasında olan Canet ve sevimli Stocker’ın yanında tempoyu düşüren büyükanne dörtlüsünün abartıya kaçmayan oyunları da bu sadeliğe katkıda bulunuyor. Yalnız film Camille ve Franck arasındaki ilişkiyi adım adım çok iyi kurarken sonlara doğru sanki havadan bir sorun uydurup klasik “ayrılık sonrası yeniden birleşme” kısmını çok aceleye getiriyor sanki. Bu durum ikili arasındaki tutkudan çok şey götürmekte bana göre. Alakasız bir not olarak 74 yaşındaki tecrübeli Claude Berri’nin yönetmenlik kariyerine göz attığımda sadece 93 yapımı Germinal’i izlemiş olduğumu fark ettim. Ensemble, c’est tout seyirciyi yormayan, sıcak ve sevimli bir film. Ama yere göğe sığdırılamayan romandan böyle iddiasız (iddia kelimesini filmin kendi bağımsız kulvarı dahilinde kullandım, epik bir aşk hikayesi beklediğimden değil) bir film çıkması, hele hele adeta oldu bittiye getirilen havaalanı sahnesi, çok daha iyilerinin mevcudiyetini hatırlattı.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com