Ramón, seri katil olduğunu iddia eden, işlediği cinayetleri kamerasına anlatarak arşivleyen bir üniversite hocası. Filmde kaçırıp evinde alıkoyduğu kadının olaylı şekilde boşandığı karısı Laura olması ve onunla biten evliliğinin muhasebesini yapması ile, polisin Laura kaybolduktan sonra Ramón’u sorgulayışı geri dönüşlerle parelel biçimde ele alınıyor. Sürekli yalan söyleyen ve bu işte iyi olan Ramón’un gerçekte bir katil mi, korkak mı, zeki mi, duygusal mı olduğuna yönelik akıl oyunlarıyla dolu senaryo tasarımı, filme olan ilgiyi ayakta tuttuğu gibi, oyuncu Darío Grandinetti’nin başarısıyla da sürükleyicilik taşıyor. Ramón’un evi ve polisin sorgu odası olmak üzere iki sahneden oluşan bir tiyatro oyunu tadı almak da mümkün.
Fakat kriminal zeka üzerine oynayan böyle filmler ister istemez CSI kültürü almış izleyicinin şüphe duvarına toslamaya mahkum oluyorlar. Mükemmel cinayet yoktur, ama bir şekilde hiç yakalanmamayı becerebilirsiniz. Filmin bu gerçekçi bakış açısı, sanki o güzel senaryo içinde mantıklı bir pratiğe dökülememiş. Bazen zeki olduğunu iddia eden filmler, izleyicinin mantık boşlukları arama güdülerini tetikliyor. Artık suç temelli dizi ve filmlerde o kadar eğitilmiş oluyoruz ki, en ince ayrıntıların bile suçu aydınlatabildiği gerçeği, faili meçhullerin varlığını örtbas edemiyor. Ama ses kayıtları üzerinde yapılan oynamalardaki açıkları tespit edemeyen, elindeki delilleri yalan söylemeyi refleks haline getirmiş bir şüpheliye sadece soran, aramalarda dişe dokunur deliller bulamayan dedektiflere olan alışkanlığımız bitti anlaşılan. Bu kez insanın aklına şöyle bir önerme takılıyor: Mükemmel cinayet yoktur, çözülemeyen cinayet vardır.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com