Burjuvaziyi kıyasıya eleştiren filmleriyle tanınan Luis Bunuel, “Belle de Jour”da eleştiri oklarını burjuva ahlakına ve evlilik kavramına yöneltir. Joseph Kessel’in romanından uyarlanan filmde Severine’in, nam-ı diğer Gündüz Güzeli’nin fanteziyle gerçeğin birbirine sıkı sıkıya bağlandığı iç dünyası anlatılır. Meşgul ve ilgisiz bir eşi ve sallantıda olan bir evliliği olan Severine gittikçe kendi fantezilerinin esiri olur. İlgisiz eşinden dolayı daha da baskınlaşan cinsel doyumsuzluğunu gündüzleri fahişelik yaparak gidermeye çalışır. Burjuva ahlakı ya da ahlaksızlığı Severine’in üzerinden alaycı bir biçimde eleştirilirken, öte yandan da bütün yaşananların düş mü yoksa gerçek mi olduğu belirsizdir. Belki de Severine bütün yaşadıklarını hayal etmiştir. Cinsel arzularına ve fiziki güzelliğine karşın yalnız kalmaktan dolayı kendine fanteziler yaratmıştır.
Düşle gerçeğin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmadığı Belle de Jour tuhaf olduğu kadar da etkileyici bir film. Severine’in cinsellikle örülü içsel değişimi beraberinde tuhaf bir yolculuğu getirirken, öte yandan kullanılan imgeler ve filmin renk tonları da bu yolculuğu unutulmaz kılır. Bunuel’in ilk renkli filmi olan Belle de Jour, düşle gerçeğin iç içe verilmesinin yanında filmdeki kimliklerin de erozyona uğratılmasıyla içinden çıkılması güç bir hâl alır. Bu noktada Severine gerçekten bir burjuva mıdır yoksa “genelevde çalışan ve burjuvalarla beraber olan bir fahişe midir?” sorusu gündeme gelir. Filmde pek çok soru olmasına karşın diğer Bunuel filmlerinde de olduğu gibi bu sorulara kesin yanıtlar yoktur.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com