Zamanı durdurabilseydik, böyle bir yeteneğimiz olsaydı ya da zaman uçup giderken pilot koltuğunda biz otursaydık… Güzel olmaz mıydı? Her şey bir çocukluk düşüyle başlıyor ve romantik bir kış gecesiyle sonlanıyor. Zaman duruyor, küçük bir çocuğun düşlerinden ördüğü gerçeklik büyümeye başlıyor. Cashback bize bir çocuğun hayal gücünün enginliğini erkeklerin dünyasından bir bakışla anlatırken, içimizdeki masallara ve düşlere hasret o saf ve duygusal yerden de bizi yakalamayı başarıyor. Sinema perdesinde eşine az rastlanır bir konuyu, masalsı ve duyarlı bir sinema diliyle anlatırken seyirciyi de zamanı bir an için durdurabilmeye davet ediyor.
Bir ayrılığın ilk haftası ve sondan başa doğru sıralanan “çarpılma” diye adlandırılan hayal kırıklıkları ve kırılma anları… Şimdiden geçmişe uzanan köprüler, bizi geleceğe götüren hayaller, dönüşü olmayan hatalar ve zamanın geri getirilemez oluşu… Oysa zaman durdurduğunda ve vakit hiç geçmez olduğunda her şey ne kadar da net. Yapılan hataların farkına varılışı, bir adım ötede olacakların tahmini ve kısa yaşamlarımıza sığdıramadığımız onca şeyi telafi etme arzusu… Ben şanslı olanlardan. Onun zamanı durdurabilme yeteneği var. Ama o da zamanı geri getiremiyor, ayrılığı engelleyemiyor ve hatasını düzeltemiyor. Belki de her şey bu dindirilemez acının temeline inme ve bununla başa çıkabilme arzusundan kaynaklanıyor. Ayrılığın ikinci haftası ve Ben artık uyuyamıyor. Kendi deyimiyle hayatını 3/1 oranında uzatıyor. Ama hala zamanın kıskacında ve bir türlü onu durduramıyor, ancak yavaşlatıyor. İçindeki acı onun gününü tüketmesini engellerken, Ben kendine yeni kaçış yolları buluyor. En iyisi ise en son geliyor ve Ben gece vardiyasında bir markette çalışmaya başlıyor. Ayrılığın üçüncü haftası ve Ben nihayet zamanı durduruyor. Evet, işte sonunda kendine ait bir dünya kuruyor ve yeteneğini geliştirme fırsatı yakalıyor.
Benedetto Croce: “Güzellik salt sezgidir.” derken, bundan bahsetmiş olmalı. Ben’in çocukluk düşleri ve hep geri planda kalan yeteneği inanılmaz sezgisiyle birleşiyor ve estetik kendini su yüzüne çıkarıyor. Fonda çalan Bellini, kusursuz kadın vücutları ve estetik uyum marketin her yanını kaplıyor. Ayrılığın dördüncü haftası ve Ben yeni birine tutuluyor. Ve ardından ilk öpücük geliyor. Ben’in duyguları yine paramparça… Sersemletici bir düşüş sonrası… Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiirindeydi sanki bu sahne: Aşk başlamadan güzel / Kalplerde heyecan / Bakışlarda korku olduğu zaman güzel… Aşk başladığı an, o korku kaybolduğu an Ben’in masalsı gücü de kayboluyor, tıpkı o heyecanın kaybolması gibi… Tekrarlanan hatalar ve yeniden sevmeler ve buluşmalar… Eski hikayeler, zamanın en güzel anlarda durdurulma gereği ve hayatın 3/1 oranında uzatılsa bile aynı sıradanlığıyla devam etmesi… Finalde çalan Röyksopp’un manidar What Else is There’i… Akıllara gelen Eternal Sunshine of the Spottless Mind…
Evet, Cashback ne yazılacak ne de tartışılacak bir film. İzleyeni, ancak sezgisel olarak kavrayabileceği bir düşsel evrene davet eden biraz edepsiz bir çağrı gibi. Sanattan, estetikten ve masalsı gençlik düşlerinden beslenen, biraz romantik biraz da felsefik bir içsel yolculuk. Geçmişten ve gelecekten çok, şimdinin ve bu anın öyküsü aslında.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com