Slovakya’nın diğer ülkelere kıyasla daha az gelişmiş ve daha az ilginç olan sineması göz önüne alındığında bu film cazip gelebilir. Hiçbir şey gerçekten daha önde olamaz. Buna hemen karşı çıkanlar derhal Martin Sulik’in 1995 yapımlı hit filmi Zahrada (The Garden)’yı görmeli. Filmin popülerliği kolaylıkla anlaşılabilir. Sulik önceki filmi Vsetko, co mam rad (Everything I Like, 1992)’ın bıraktığı yerden devam ediyor. İki filmin de birçok ortak noktası bulunmakta: Hafif komedi, bölümlere ayrılmaları, gergin ilişkiler, Slovakya kırsalına ait harikulade görseller, mantığa aykırı bir aşk ve Vladimir Godar’ın unutulmaz sadelikteki müzikleri.
Her iki filmdeki baba-oğul ilişkileri ister istemez mukayeseyi yanında getiriyor. Bu filmdeki oğlan Jakub da kendi meşrebince Vsetko, co mam rad’ın Tomas’ı kadar avare biri. Jakub’un daimi aylaklıklarından bıkan, yabaniliğinden ve evli müşterilerinden biriyle olan ilişkisinden zarar gören, sidikli kedisinden tiksinen Jakub’un babası, şımarık oğlunu kapının önüne koyar ve dedesinin 1. Çekoslovakya Devrimi sırasında inşa ettiği kırsaldaki kulübeye gitmesini ister. Zamanında sağlam olan bu bina artık köhne bir hal almıştır. Jakub’un evi adam etme çabaları kendi yaşantısına da sirayet eder. Her halükarda yeni deneyimler kazanır.
Dedesinin yatağında saklanmış günlüğü bulur. Günlük Leonardo’nun yaptığı gibi ters el yazısıyla yazılmıştır. Kitap, kendine saygısı bulunan bir Slovak’ın önem verdiği üç şeyi yüceltir: Tanrı’yı, memlekette geçirilen bir yaşamı ve ev yapımı “slivovica”yı. (çev. notu: bir tür içki) Bu sırada Jakub tuhaf kişilerle tanışır ki bu karakterlerin isimleri dindar figürlerin ve filozofların isimleriyle aynıdır. Aralarından en önemlisi 60 yaşındaki birinin genç gösteren simasına sahip 16 yaşındaki Helena’dır. Anlatıcı bu kızı “mucizevi bakire” olarak tarif etmektedir. Annesinin tamamen kafadan çatlak dediği bu kız hakkında Jakub’un düşünceleri tam tersinedir.
Bu kız Jakub’a irrsayonel bilgeliği anlamasında yardımcı olur. Bunu da karınca yuvasında yanında durarak ve kışın tavşanlar onu ısırmasınlar diye pantolonunu beyaza boyayarak yapar. Tek aldığı eğitimse Jakub’un dedesinin öğrettiği tersten yazmadır ki Jakub da bu konuda ustalaşmak istemektedir. Jakub’un babası da bu ikiliye kafalarını kazırken katılır. Helena’nın felsefesine göre bir mürit bile sayılan kedi onu komadan kurtarır.
Babayla oğul (ve babayla kedi) arasındaki mutlak uzlaşmaysa Jakub’un babası şehri terk edip oğluyla yaşamayı seçtiğinde yaşanır. Yeni felsefik bakış açısının ışığında Jakub da şehir yaşamını ve okula dönmeyi reddeder. Teresa’yla yaşadığı şehvetli ilişkisini Helena’yla arkadaşlığı uğruna bitirir. Helena bir masayı elbette ki nedensiz yere havaya kaldırmaya karar verir ve onunla aynı frekansta olan Jakub da gözünü kırpmadan bunu kabul eder. Jakub’un babası bu sıradışı olayla afallamasına rağmen havada uçan bakireyi gördüğünde “her şeyin nihayet nasıl olması gerekiyorsa öyle olduğunu” kabullenmek zorunda kalır.
Zahrada her ne kadar Sulik’in harcı bir film olsa da aynı zamanda farklılık da barındırıyor. Vsetko, co mam rad gerçeklik etrafında dönüyorduysa da Zahrada bir peri masalının çevresinde şekilleniyor. Yaşatılan gerçeklik büyülü bir gerçeklik. Sulik’in karakterleri hem mistik arketipler olmayı hem de modern yaşamın dikkatli bir gözlemini yapmayı başarıyor. Bunları ustalıkla harmanlayan Zahrada Sulik ile öylesine özdeşleşmiş ki Sulik bir sonraki filmi Orbus Pictus (1997)’a gösterilen ilginin azlığından yakınıyor. Zira Zahrada herkesin aklını başından almış.
Andrew J. Horton
Çeviri: Melih Tu-men