Ana sayfa 2000'ler 2007 Hazan Mevsimi

Hazan Mevsimi

1202
0

Hayat bir panayır,
kimilerine göre eğlence
kimilerine göre keder

Hazan Mevsimi çok basit, çok sıradan ve çok bizden bir hikaye… İnsanın çocukluk anılarına dokunan, insanın iç dekorunu sallayan, unutulmuş pek çok değere kucak açan ve bunları yaparken de haddini bilen ve bildiğinin de altını çizen, hayatın içinden bir öykü. Küçük kasabalarda kurulan panayırlarla ilgili, insanlara peşkeş çekilen büyümüşte küçülmüş kadınlarla ilgili, anılara yolculukla ilgili, insan olmakla ilgili… Filmin başında Cemal, ben daha önce hiç panayır görmedim ki derken; bizler de çabucak Cemal‘le özdeşleşiveriyoruz. Cemal bir anlamda, bu topraklarda yaşayan insanların da kolektif bilincinin bir üretimi oluveriyor. Unutulmuş pek çok değerin toplandığı Cemal ile Türkiye’nin geçirmekte olduğu değişim düşünüldüğünde, Türkiye’nin “gerici” yüzünün bir mağduru olan Nurşen‘in yakınlaşma çabaları ise; aynı panayırların ayakta durma çabası kadar kırılgan ve ümitsiz oluyor. Ama bu hassas ve çıtkırıldım ilişki üzerinden, yönetmen o kadar çok şey anlatmayı başarıyor ki… Panayır metaforunun altına gizlenmiş insan, film ilerledikçe baskın olmaya başlıyor. İnsanı, yaşadığı toplumla, sosyal çevre ile birlikte anlamlandıran ve onu doğadan ayırmayan Hazan Mevsimi; panayırlar gibi unutulmaya yüz tutmuş insanların da öyküsü aynı zamanda. Sıradan hayatlarında ufacık kaçışlar arayan, ama hiçbir şeyi değiştiremeyen ve kendisini umursamadan dönmeyi sürdüren dünyaya bir türlü ayak uyduramayan “kırık” insanların hikayesi. Yeni bir hazan mevsimi yaklaşırken, aslında hiç değişmeyen hazan mevsimlerinin de bir izdüşümü gibi. Sonbaharın kendine özgü o donuk ve koyu renkleriyle etrafları kuşatılmış, patronları tarafından yaşamları sınırlandırılmış bir grup insanın yaşama tutunma çabası belki de… Her şeyin kökeninde aslında bu yok mu? Yaşama bir şekilde tutunmak… Kendini tanımak, çevreyi anlamlandırmak, içsel yolculuğa koyulmak ve diğer ıvır zıvırlar… Hazan Mevsimi hepsini içine alan, ama bunların altını çizmeyen, bunların birer erdemmiş gibi gösterilmeden de anlatılabileceğini ispat eden küçük ama anlamı büyük bir film. İzlerken sevmekten ve bağlanmaktan kendimi alıkoyamadım, ama izledikten sonrada her ayrılık acısı gibi Hazan Mevsimi‘nin acısı da içime oturdu doğrusu.

Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com

Önceki makaleHasan Hüseyin Akkaş
Sonraki makaleUzak İhtimal
1983, İstanbul doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde yaptı. Altyazı dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. 2008’de Avrupa Sineması isimli web sitesini kurdu. 2011-2014 yılları arasında Hayal Perdesi dergisinde web sitesi editörlüğü yaptı ve derginin yayın kurulunda görev aldı. TÜRVAK bünyesinde çıkartılan Cine Belge isimli derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 2012’den beri Sinematek Derneği’nde Film Analizi dersi veriyor. 2013-2019 yılları arasında Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesinde koordinatör yardımcılığı ve içerik editörü olarak görev yaptı. 2018-2020 yılları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi'nde ders verdi. 2018-2021 yılları arasında Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) genel sekreterliğini üstlendi. Ayrıca Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam(2011), Sinemada Tarih Yazımı (2015), Erol Ağakay: Yeşilçam’a Adanmış Bir Hayat (2015), Oyuncu, Yönetmen, Senarist, Yapımcı Yılmaz Güney (2015)- Burçak Evren'le ortak-, Karanlıkta Işığı Yakalamak: Ahmet Uluçay Derlemesi (2016), Aytekin Çakmakçı: Güneşe Lamba Yakan Adam (2019), Osmanlı’da Sinematografın Yolculuğu (1895-1923) [2020], Derviş Zaim Sinemasına Tersten Bakmak (2021) – Tuba Deniz’le ortak-, Orta Doğu Sinemaları (2021) – Mehmet Öztürk’le ortak-, Türkiye’de Sanat Sineması (2022) isimli kitapları da bulunuyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here