kimilerine göre eğlence
kimilerine göre keder
Hazan Mevsimi çok basit, çok sıradan ve çok bizden bir hikaye… İnsanın çocukluk anılarına dokunan, insanın iç dekorunu sallayan, unutulmuş pek çok değere kucak açan ve bunları yaparken de haddini bilen ve bildiğinin de altını çizen, hayatın içinden bir öykü. Küçük kasabalarda kurulan panayırlarla ilgili, insanlara peşkeş çekilen büyümüşte küçülmüş kadınlarla ilgili, anılara yolculukla ilgili, insan olmakla ilgili… Filmin başında Cemal, ben daha önce hiç panayır görmedim ki derken; bizler de çabucak Cemal‘le özdeşleşiveriyoruz. Cemal bir anlamda, bu topraklarda yaşayan insanların da kolektif bilincinin bir üretimi oluveriyor. Unutulmuş pek çok değerin toplandığı Cemal ile Türkiye’nin geçirmekte olduğu değişim düşünüldüğünde, Türkiye’nin “gerici” yüzünün bir mağduru olan Nurşen‘in yakınlaşma çabaları ise; aynı panayırların ayakta durma çabası kadar kırılgan ve ümitsiz oluyor. Ama bu hassas ve çıtkırıldım ilişki üzerinden, yönetmen o kadar çok şey anlatmayı başarıyor ki… Panayır metaforunun altına gizlenmiş insan, film ilerledikçe baskın olmaya başlıyor. İnsanı, yaşadığı toplumla, sosyal çevre ile birlikte anlamlandıran ve onu doğadan ayırmayan Hazan Mevsimi; panayırlar gibi unutulmaya yüz tutmuş insanların da öyküsü aynı zamanda. Sıradan hayatlarında ufacık kaçışlar arayan, ama hiçbir şeyi değiştiremeyen ve kendisini umursamadan dönmeyi sürdüren dünyaya bir türlü ayak uyduramayan “kırık” insanların hikayesi. Yeni bir hazan mevsimi yaklaşırken, aslında hiç değişmeyen hazan mevsimlerinin de bir izdüşümü gibi. Sonbaharın kendine özgü o donuk ve koyu renkleriyle etrafları kuşatılmış, patronları tarafından yaşamları sınırlandırılmış bir grup insanın yaşama tutunma çabası belki de… Her şeyin kökeninde aslında bu yok mu? Yaşama bir şekilde tutunmak… Kendini tanımak, çevreyi anlamlandırmak, içsel yolculuğa koyulmak ve diğer ıvır zıvırlar… Hazan Mevsimi hepsini içine alan, ama bunların altını çizmeyen, bunların birer erdemmiş gibi gösterilmeden de anlatılabileceğini ispat eden küçük ama anlamı büyük bir film. İzlerken sevmekten ve bağlanmaktan kendimi alıkoyamadım, ama izledikten sonrada her ayrılık acısı gibi Hazan Mevsimi‘nin acısı da içime oturdu doğrusu.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com