!f İstanbul’un geçen sene başlattığı “Açılım” bölümünün devamı olan “Açılıma Devam” kapsamında gösterilen Zare, bölümün vurgu yaptığı gibi büyük siyasi cümleler kurmak yerine sıradan insan hikâyelerine odaklanıyor. Ermenistan sinemasının en önemli iki yönetmeninden biri olarak kabul edilen Hamo Beknazarian’ın çektiği ikinci Ermenice film olan Zare, özetle bir Yezidi köyünde geçen bir aşk hikâyesini konu alıyor. Köyün ağasının polis ve şeyh ile işbirliği yaparak sevdiği kızı kaçırıp onunla zorla evlenmek istemesi ve kızın gönül verdiği gencin onlarla mücadelesi filmin ana çatısını oluştururken, arka plânda ise bir Yezidi köyünde yaşayan insanların günlük hayatları ekrana yansıyor. Hayvancılıkla geçimini sürdüren bir köyde insanların doğayla bütünleşik yaşamı, zaman zaman araya serpiştirilen Chaplinvari komedi öğeleriyle seyri keyifli bir belgesel tadı veriyor.
Çarlık Rusya’sının asker ihtiyacını karşılamak için Zeyidilerin yaşadığı köyden bir askeri birlik oluşturmak istemesiyle iktidar da filme bir yerinden dâhil oluyor. İktidarın yetkisini temsil eden devlet görevlilerinin ve polisin parodileştirildiği filmde, köydeki iktidarı temsil eden köyün şeyhi de aynı parodinin bir parçası olmaktan kurtulamıyor. Ağa, polis ve şeyh filmde birleşerek köylüleri sömürürken, bize tanıdık gelen bu manzara aynı zamanda Mezopotamya’da yaşayan insanların ortak yazgısı olarak bir duygudaşlık da yaratıyor. Bizim sinemamızda da Metin Erksan’dan Ömer Lütfi Akad’a çeşitli örneklerini gördüğümüz üzere, köyün ağası sahip olduğu topraklar gibi o topraklar üzerinde yaşamaya çalışanların da mülkiyeti üzerinde hak sahibi olduğunu iddia ediyor ve yeri geldiğinde mevcut iktidar mekanizmalarını satın alarak, kendi yanına çekmeyi başarıyor. Aynı senaryonun 1926’da bir Yezidi köyünde tekrarlanması, bu açıdan bizlere hiç yabancı gelmiyor.
Zare, bu meseleleri tabi bir Metin Erksan ya da Ömer Lütfi Akad filmindeki gibi çok katmanlı olarak ele almıyor. Daha çok köye iktidarın gelişinden önce ve sonra şeklinde basit bir resim çiziyor. Bu arada da hüzünlü bir aşk hikâyesiyle seyircinin gönlünü almayı başarıyor. Yine de zamanına göre filmin dilinin ve yönetmenin filmdeki meselelere yaklaşımının etkileyici olduğunu söylemek mümkün.
Filmin !f İstanbul’daki gösteriminden önce Hüseyin Karabey’in Hrant Dink’in cenazesinde eşi Rakel Dink’in konuşmasını merkez alarak hazırladığı kısa animasyondaki pek çok meselenin dolaylı olarak Zare filmiyle bağlantısının olması kuşkusuz filmin değerini daha da arttırdı. Filmden sonra her ne kadar insanlar filmin Ermeni filmi mi, Yezidi filmi mi, yoksa Kürt filmi mi olduğuna takıldıysa da; şu bir gerçek ki çok dilli ve çok kültürlü olmak bir dezavantajdan çok bir avantaj. Bir ayrıcalık… 1926 yapımı Zare, bu ayrıcalığı yüreklerimize dokunarak gösterdi. Ermeni, Yezidi, Kürt, Türk ayrımının sözde olduğunu, özde ise, herkesin bir bütünün parçası olduğunu gözler önüne serdi.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com