Dardenne Kardeşler’in Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle birlikte Jüri Büyük Ödülü’nü paylaşan son filmleri Bisikletli Çocuk üzerine çeşitli sitelerde yaptıkları açıklamaları derleyerek bir röportaj haline getirdik.
The Kid With A Bike belki de en kolaylıkla anlaşılabilir filminiz. Yazım aşamasından itibaren hikayenin açık olmasını mı amaçlamıştınız?
Luc Dardenne: Bu bizim en iyimser filmimiz. Aydınlık bir ton verecek şekilde ilk defa bir filmimizi yaz mevsiminde çektik ve sanırım böylece daha sevimli ve öncekilerden daha az dramatik oldu. Hikaye geleneksel bir öykü gibi sade ve biz bu belirginliği yazım ve çekim sürecinde koruyabilmeyi başardık.
Jean-Pierre Dardenne: İlk defa daha önce bir filmimizde çalıştığımız bir oyuncuyla tekrar çalıştık. Kendisine ana akım izleyici tarafından tanınırlık sağlamış olan Cecilé de France filmimizdeki oyuncuya tekrar rol verdik. Bu rolü özellikle onun için yazmamıştık ancak daha çok izleyiciye ulaşmak amacıyla iyi tanınan bir oyuncunun bu rolü oynamasını istiyorduk.
Filmin ilk birkaç dakikasında bazı izleyicileri yitirmekten korkmadınız mı? Samantha’nın yaptığı alışılmadık tercih hiç açıklanmıyor.
Luc: Tam tersi. İzleyicilerin onun hakkında tahmin yapmalarını istedik. Onun davranışlarını haklı göstermiyoruz. Bir anlamda çocuğu evlat ediniyor. Herhangi bir psikolojik açıklama zorla kabul ettirilmeye çalışılmıyor.
Jean-Pierre: Yine de filmin başında bu önemli bir soru, çünkü günümüzde böyle davranışlara pek sık rastlanmıyor. Ancak sonunda, Samantha çabalarının karşılığını aldığında geriye kalan derin insancıl davranış ve bunun nedenine yönelik soru altyapıya indirgeniyor.
Filmde biri baba, diğeri de uyuşturucu satıcısı olmak üzere iki olumsuz ana karakter var. Bu iki karakter nasıl ortaya çıktı?
Hayatındaki zorunluluklardan uzak kalmak istediği için oğlunu terk eden gerçek babayı görüyoruz. İkinci bir baba olabilecek diğer adam da uyuşturucu satıcısı. Uyuşturucu satıcısı çocuğa –bir yanılsama olarak- bilinmeyen ve baştan çıkarıcı bir dünya sunuyor. Her ne kadar Samantha’nın yardımı olsa da çocuk babası tarafından sevilmediği için bu zor bir durum olsa da önceleri onu kabulleniyor. Sonra ikinci adam çıkıp geliyor ve Cyril yine kendisine en başından itibaren yalan söylenildiğini kabullenmek zorunda kalıyor. Filmin hikayesi kendisini seven birisinin yardımlarıyla daha önce yaşadığı yanılsamaları ortadan kaldırmaya çalışan bir çocuğun çabaları etrafında oluşuyor.
Bu hikaye için nereden ilham aldınız?
Böyle soruları yanıtlamak her zaman zordur ancak uzun yıllar önce Japonya’dayken birisinin bize anlattığı bir hikayeden yola çıktığımızı söyleyebiliriz. Cyril ile benzer durumda olan bir oğlan çocuğu o olayda babası tarafından yetimhaneye bırakılmış. Bu hikayeden oldukça etkilenmiş ve üzerinde uzun süre konuşmuştuk. Daha sonra onu kurtarmak için çabalayacak olan Samantha karakteri aklımıza geldi. Böylece ‘Japon çocuğu’ hikayeden çıkarttık, iki ana karakteri bir araya getirdik ve bu hikayenin başlangıcı oldu.
İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımından nasıl etkilendiniz?
JP ve L: Bizim filmlerimizde İtalyan yeni gerçekçiliğinden neler bulabileceğinizi bilemiyoruz ancak bu filmde bir bisiklet ve bir çocuk görebilirsiniz. Daha çok gençken, 16 yaşımızda, Jean Pierre ve ben Rosselini gibi bazı İtalyan yönetmenlerin filmlerini izlemiştik ve mutlaka bu filmler bizim üzerimizde oldukça etkili oldu. Size bir fikir vermesi açısından bizim için dikkate değer filmlerin Rome, Citta Aperta (1945), Paisà (1946), Germany Year Zero (1948), L’amore (1948), The Flowers of St. Francis (1950) ve Europa 51 (1952) olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda Pasolini’yi de beğeniyorduk ve mutlaka bu usta yönetmenler bizim için çok önemliydi. Ancak bizim filmlerimizde bu ustalardan etkilenimleri görmek size kalmış.
Aynı zamanda yönetmenlik anlamında düzenli izleyicilerinize de bazı yerlerde göndermelerde bulunuyorsunuz. Onları şaşırtmak mı istediniz?
Luc:Büyük ihtimalle farkında olmayarak bunu yaptık. Beğendiğimiz oyunculardan Olivier Gourmet’yi bir sahnede oynatarak bunu yapmış olabiliriz.
Örneğin Cyril’in uyuşturucu satıcısının yatak odasında bulunduğu anlardaki gibi bazı sahnelerde izleyicilerinizin beklentilerini zorladığınızı düşünüyorum.
Luc: Evet, uyuşturucu satıcısının Cyril’i vahşi bir şekilde taciz edeceğini düşünüyorsunuz ancak sonunda olanlar tamamen farklı. Bu sahnede gerginlik artıyor ve bizim filmlerimize aşina olan insanlar çocuğu daha dramatik bir sonun beklediğini düşünüyor olabilirler.
Jean-Pierre: Karanlık bir film yapmak istemedik. Filmin sonu da bunun bir kanıtı. Her ne kadar onlar sokaklardaki suçlular olsalar da ergenlerin dilindeki kabalığı filmimizde özellikle kullanmak istemedik.
Sizin için yeni olan diğer bir unsur da müzik kullanımınız. Bu müzikal anlatımı görüntülerin ifade edemediklerini aktarmaya yarayan bir araç olarak mı kullanmak istediniz?
Jean-Pierre: Bunu bir soundtrack olarak tanımlayamayız ancak bunun içine pek çok düşünceyi yerleştirdik. Bu notaların bazılarının insanlara olumlu bir biçimde ulaştığına inanıyoruz. İzleyiciler müziği ilk defa duyduklarında, yukarılardan bir yerden gelen müzik Cyril’e sakinleştirici bir ifade yerleştiriyor. Ona hikayenin o noktasında hayatın onu reddetmesinin rahatlığını veriyor.
Luc: Aynı müzik filmin ilerleyen bölümlerinde Cyril’in babasıyla karşılaşmasından sonra ve filmin sonunda birer defa daha duyuluyor.
Önceki filmlerinizde olduğu gibi yine senaryoyu siz yazdınız. Varolan bir hikayeden, örneğin bir romandan uyarlama yapmayı halen düşünüyor musunuz?
Luc: Bunu pek çok defa denedik ancak ilgilendiğimiz romanların film hakları çok önceden alınmıştı. Geçmişte JG Ballard ve Georges Simenon’un bazı çalışmalarının film haklarını almaya çalışmıştık.
Filminiz tekrar Cannes’da yarışma bölümüne seçildi. Bu sizin stratejinizin temel noktası mı?
Jean-Pierre: Evet, kesinlikle. Orada olmak filmlerimiz için bir sıçrama tahtası ve prestijli bir uluslararası vitrin. Ancak filmlerimizi Cannes için yapmıyoruz. Sadece uygun bir fırsat yakalayabilmek için filmlerimizi en doğru zamanda bitirmeye çalışıyoruz.
Daha önce keşfedilmemiş konular veya türler üzerine çalışmayı düşünüyor musunuz?
Başka fikirlere ait yazdığımız senaryolar da bulunuyor ancak aynı yönde çalışmaya devam edeceğiz. Müzikal komedi, western, kara film veya savaş filmi gibi ‘janr’ filmleri yapmanın bize uygun olduğunu düşünmüyoruz. Ancak, yine de zamanın ne getireceğini bilemezsiniz…asla kendi işinizle ilgili kehanette bulunamazsınız!
Çeviren ve derleyen: Erdem Korkmaz