Almanya 1964’te bir milyonuncu “misafir işçi”yi topraklarına kabul eder. Ama Almanya’ya Hoşgeldiniz filminde anlatılan, Hüseyin Yılmaz’ın, yani bir milyon birinci işçinin öyküsüdür. Film, bir milyonuncu işçinin öyküsünü “şans” üzerinden masalsı bir anlatımla aktarmak yerine, bir milyon birinci kişinin öyküsünü anlatarak, bu kişinin seçimleri üzerinden trajikomik bir göçmen portresi sunar.
Almanya’daki Türk yönetmenlerin çektiği göçmen filmlerinden farklı olarak Almanya’ya Hoşgeldiniz filminde göçmenlik meselesi farklılıklara olduğu kadar aslında ortaklıklara da vurgu yapan bir yapıya sahip. Durum komedisi üzerinden iki kültürün farklılığı sık sık ekrana taşınsa da, film özünde Angela Merkel’in çokkültürlülüğün iflas ettiğine yönelik tezine de bir antitez niteliğindedir. Nitekim filmin finalinde Merkel’in de yer aldığı karedeki ince göndermeyle de yönetmen iktidarın söylemine karşı bireylerin aslında çokkültürlülüğü sindirme yolunda önemli mesafe katettiğini de ortaya koyar. Bu anlamda film, incelikli gözlemler üzerinden aktarılan komedi öğeleriyle yetinmeyerek, Almanya’daki durum üzerine de bir söz söylemeyi başarır. Didaktik bir anlatıma kaçmadan, farklılıkların olduğunu da yadsımadan kimlik sorununa değinen Almanya’ya Hoşgeldiniz, göçmen meselesine keyifli ama etkileyici bir bakış getirir.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com