Yeni bir gezegen keşfedilmesi fikri yıllar boyu insanların ve bilim kurgu materyallerinin fantezileri arasında yer alır. Mike Cahill ve Georgetown Üniversitesi’nden arkadaşı olan başrol oyuncusu Brit Marling’in senaryosunu yazıp Cahill’in yönettiği Another World de bu fanteziye farklı bir açıdan yaklaşan filmlerden. Farkı ve ilginçliği, bu yeni keşfedilen gezegenin yine bir Dünya olmasından kaynaklanıyor. Gerçi bu teori de yeni sayılmaz. Filmde gittikçe yaşadığımız dünyaya yaklaşan, havadan rahatça görülebilen bu dünyaya kamuoyunda “Dünya 2” adı veriliyor. Müzik programları, haber bültenleri, yazılı basın herkes bu yeni dünya hakkında bilgiler veriyor, teoriler üretiyor. En fazla merak edilen ise, Dünya’nın kopyası olan Dünya 2’de yaşayan olup olmadığı, şayet varsa orada da birer kopyamızın olup olmadığı.
Düşünce olarak bazı bilim kurgu teorilerinden ya da birtakım uhrevi tezlerden beslense de Another World aslında bu büyük gizemin gölgesinde sessiz, sakin ve dokunaklı biçimde akan bir dram. Reşit olmasına az bir zaman kala trajik bir araba kazasında iki kişinin ölümüne, bir kişinin de komaya girmesine sebep olan Rhoda’nın 4 yıl hapis yattıktan sonra yaşadığı vicdan çöküntüsüne odaklanıyor. Cahill ve Marling birbiriyle alâkasız görünen iki ayrı film arasında Rhoda sayesinde paralellikler kurmayı başarıyor. Hatta bu iki farklı konumun aslında birbirleriyle ne kadar çok ortak paydası olduğunu da kasmadan hissettiriyor.
Rhoda’nın, ailesinin ölümüne sebebiyet verdiği John’a olan asla ödeyemeyeceği vicdan borcunu ödemeye çalışmasıyla ortaya çıkan düzmece durumun zamanla duygusal bir boyut kazanması filmin dram ayağını sağlamlaştırıyor. Öte yandan, Dünya 2’nin yarattığı süper gizem, yani bu dünyada sahip olduğumuz hayatların başka bir dünyada kopyalarımız tarafından farklı biçimlerde idame ettiriliyor olma ihtimali de yabana atılır gibi değil. Böylece bu dünyadaki kayıplarımızı, pişmanlıklarımızı, anlam arayışlarımızı telafi etme fırsatı doğuyor ki, bu fırsatın yeşerttiği ümitler dünyada sahip olduğumuz düzeni de sorgulatmıyor değil. Kaçıp kurtulmak istediğimiz şeylerle, engel olamadığımız merakımız birbirine giriyor. Herşeyin ortasında da kocaman bir vicdan duruyor.
Mike Cahill 2004’teki Boxers and Ballerinas belgeselinden sonra çektiği bu ilk kurmaca filminde konu olarak ufku geniş, şekil olarak da doğal bir film çıkarıyor ortaya. Bu doğallık, hareketli kameranın ve onun getirdiği teknik ayrıntıların sebep olduğu salaş bir bağımsız tadı taşıdığı gibi, daha profesyonel karelerle üzerinde oynanmış çarpıcılıklar da içeriyor. Sık sık kadraja birlikte aldığı Rhoda ve Dünya 2 ile çift karakterli bir film oluşunu tescilliyor. Aynı zamanda Rhoda’nın Dünya 2’ye gitme gerekçeleriyle insanî bakışını güçlendiriyor. Fakat filmin en güçlü mesajı, bu kadar olağanüstü bir durum içinde bile en büyük gizemin aslında ne olduğuna dair düşüncesi ki, çok doğru ve anlamlı. Üstelik bu anlamlı mesaj, tembel bir fikir jimnastiğinden fırlama değil, başka bir dünyada bir başka “biz” oluşundan hareket eden etkili dayanaklar üzerine inşa edilmiş bir mesaj.
Mike Cahill gibi Georgetown ekonomi mezunu Brit Marling, Rhoda rolüyle oldukça doğal, hatta bazen oyuncu olduğundan bile şüphe ettiren biçimde sade bir duruşa sahip. Sadece oyuncu olarak değil, senarist olarak da filme sağladığı katkı onu çok daha dikkate değer kılıyor. Belki de film, bazı dizi bölümlerinin bir sonraki haftaya sarkan şok sonları gibi bir son sahneye sahip olmamalıydı. Seyircinin kucağına cevaplı cevapsız bir çok soru bıraktığı kesin. Gizemlere ne kadar yakın, onlarla ne kadar içli dışlı olursak, filmin mesaj edindiği o büyük gizeme o kadar uzaklaşabiliriz. Ama filmle kurulan ağır duygusallığın yarattığı samimiyet, olası olumsuzlukları fazla kafaya takmayı engelliyor. Belki de hiç çekilmeyecek (ve çekilmemesi de gereken) devam filmini uzun süre seyircinin kafasında taslaklar halinde canlandırıyor.
Osman Danacı
odanac@gmail.com