Gelecek Günler’in başkarakteri üniversitedeki felsefe hocası Nathalie güneşli bir havada üniversitenin kampüsünde çimenlerin üzerine yatarken, yönetmen Mia Hansen-Love birden kısa bir anlığına güneşe kesme yapar. Sonrasında çıkan rüzgarla birlikte Nathalie’nin kağıtları etrafa saçılır. Hayatın olağan akışı içerisinde hiç olağanüstü bir yanı olmayan bu sekans, Nathalie’nin dağılışının ve özgürlüğüne gidişinin de ilk adımıdır. Hayat, kendini işine adamış olan Nathalie’nin planlarını kendi akışı içerisinde bozguna uğratır. Nathalie, hayatını etrafındaki insanlara ve işine adamıştır. Eşi, çocukları, annesi, öğrencileri ve kedisi etrafında çerçevelenen hayatı, eşinin kendisinden ayrılması ile birlikte sekteye uğrar. Cam, kırılmıştır bir kere… Bu ufak dokunuş, bize Nathalie’nin hayatıyla ilgili olanları ve olacakları özetler.
Filmde Nathalie, tek tek sahip olduğu her şeyi kaybeder. Önce çocukları büyür ve evden ayrılır. Aralarında özel bir bağ olan annesi ölür. Sonra eşi daha genç bir kadın için onu terk eder. Pek çok hatırasının olduğu kır evini arkasında bırakır. Yayıncısı onun kitaplarını basmak istemez. Kedisi Pandora evden kaçar. Nathalie birdenbire filmin tam da ortasında yapayalnız kalır. Varoluşçu romanlardaki gibi kendisini yeniden kurması ve yaşama tutunması gerekecektir. Nathalie, hayatının hiçbir anında vazgeçmeyen ve ezilmeyen bir duruşa sahiptir. Kocası ondan ayrıldığında, “kocam beni terk etti, çocuklarım gitti ama ben hiç bu kadar özgür olmamıştım”, der. Film, bir noktadan sonra hayatının geç erişkinlik dönemine adım atmakta olan ve ölümü hissetmeye başlayan bir kadının özgürlüğü deneyimlemesi ile hayata tutunma çabasını paralel biçimde aktarır. Nathalie, yayıncısı onun kitaplarını basmayacağını söylediğinde bile hiç üstelemeden teşekkür ederek oradan ayrılır. Hayatın hiçbir anında çatışan, yıkan ve yok eden değildir. Hansen-Love’ın bütün sinemasında örneklerini göreceğiniz zarif ve incelikli karakterlerinden biri de Nathalie’dir. Tek başına bütün mücadelesini verirken, bir savaşçı olmasa da hayatın ona getirdiklerini kabullenirken bir şekilde ayakta kalmaya çalışır. Kimseyi ezmeden, kimseye yaslanmadan, hayal kurmadan… Hansen-Love sineması bu anlamda oldukça zor bir şeyi başarıyla gerçekleştirerek gerçekçi olmanın yanı sıra tavizsiz de bir sinema yapar.
Yönetmenin diğer filmlerine nazaran Gelecek Günler’de çok hareketli bir kamera kullanımı görürüz. Bunun nedeni kameranın baştan sona kadar Nathalie’yi takip etmesidir. Nathalie film boyunca yerinde duramaz; dinlenmeye ve nefes almaya fırsat bulamaz. Ders verdikten sonra öğrencileriyle vakit geçirir. Sınav kağıtlarını okur. Okuldaki entelektüel uğraşları bittiğinde ev işleriyle ilgilenir, yemek yapar. Gece olduğunda yatağında uyuyacağında annesi arar ve onun yardımına koşar. Sınav kağıtlarına döneceğinde kedisi ile ilgilenmek zorunda kalır. Hayat, Nathalie’yi bitmek bilmeyen bir tempoda yaşamaya zorlar. Bu anlamıyla yönetmenin entelektüel ve orta sınıf bir kadının yaşamla verdiği mücadeleyi tüm nüansları ve detaylarıyla sinemaya aktardığını ve neredeyse Nathalie’nin aldığı nefese kadar seyirciyi de bu deneyime ortak kıldığını söylemek mümkündür. Etrafındaki toplum ve aile bireyleri Nathalie’nin hayatını sekteye uğratmaya çalışsa da, Nathalie bir şekilde hareket etmeyi başarır. Yalnız başına kaldığı anlarda Nathalie çimenlerin üzerine uzanması, Fabian’ın kır evine kaçması, seyahat etme ihtiyacı onun içerisinde bulunduğu hayatta yaşadığı bunalımı da dışavurur. Film, Nathalie’nin yaşama tutunma mücadelesi üzerinden yaşamın kendisini ve çelişik yanlarını da görünür hale getirir. Bu noktada belki filmde Nathalie’nin kedisi Pandora’dan da bahsedilebilir. Pandora’nın filmin ilk bölümünde Nathalie’nin annesinin bir sembolü olduğunu, annesinin ölümü üzerine bir düz değişmece unsuru olarak kullanıldığını düşünebiliriz. Ama Pandora, bu anlamının yanı sıra hayatın kendisi hakkında da bize çok şey söyler. Uzun süre annesi gibi Pandora da Nathalie’ye yük olur. Onunla ilişkisi sevgi-nefret ilişkisidir. Tam ondan kurtulmak istediğinde, yeniden onunla birlikte olma isteği güçlü bir şekilde kendisini hissettirir. Fabian ve arkadaşlarının yaşadığı komün evine gittiğinde Pandora ormana kaçtığında hayatının en değerli şeyini kaybetmiş gibi bir tepki verir. Bu yanıyla, kedi aynı zamanda Nathalie’nin hayatla kurduğu ilişkinin de zarif ve çok yönlü bir temsiline dönüşür. Zaman zaman taşıması ağır gelse de en nihayetinde bırakamadığın ve seni içine çeken bir tarafı da vardır.
Nathalie, annesinin cenazesinde Pascal’ın hayatının en önemli eseri olarak kabul edilen Düşünceler isimli eserindeki meşhur sorgulama pasajını okurken, kamera Nathalie’yi bırakır ve sokağa çıkar. Önce trafiği, sonra insanları gösterir. Ve birden otobüsün içerisinde ağlayan Nathalie’yi bulur. Nathalie de Pascal’ın sorgulamasına benzer bir varoluşsal sorgulama içerisindedir. O an, fiziksel olarak orada olmasına rağmen ruhen kendini kayıp hissetmektedir. Önce kocasından, sonra hatıraları olan kır evinden, en son da annesinden ayrılmıştır. Kayıp bir ruh gibi kalabalıkların arasında yalnızdır. Mia Hansen-Love’un rejisi anlar üzerinden iç dünyaya uzanır. Dışarıyı göstererek içeriyi anlatır. Hayatın içerisine sızan kamerası ilk etapta ilgisiz gibi görünen anlardan bir portre çıkarır.
Nathalie, Fabien’in arkadaşlarıyla birlikte kaldığı eve gittiğinde evde baktığı kedisi Pandora ormana kaçar. Nathalie büyük bir telaşla Pandora’yı kovalar. Bu sekans aslında bize Nathalie’nin otoriter ve kontrolcü yönünü de gösterir. Doğal yaşamın içerisinde kalan ve komün hayatı yaşayan gençlerle birlikte Nathalie bu özelliklerinden de yavaş yavaş uzaklaşmayı öğrenecektir. Doğa, Nathalie’ye de rehberlik edecektir. Ancak nihayetinde Nathalie gençlerin dünyasına da uyum sağlayamaz ve yeniden hayatının yönünü bulmaya çalışır. Derste Jean-Jacques Rousseau’nun Julie ya da Yeni Heloise kitabından bir pasajı öğrencilerine okur. Pasajda arzunun yitiminin bir insanın başına gelebilecek en kötü şey olacağını belirttikten sonra Julie’nin gerçeklik yerine hayalle mutluluğu yakalayabileceğine değinir. Burada kendi durumuna da bir atıf yapar. Nathalie’nin çıkışı, kocasında ya da sinema salonunda Abbas Kiyarüstemi’nin Aslı Gibidir (Copy Conforme, 2010) filmini izlerken onu takip eden adam olmadığı gibi Fabien de değildir. Nathalie, Julie gibi olmayı düşünmez. Nathalie, kendini bir kurban olarak göstermediği gibi bir roman karakteri gibi gerçekleştiremeyeceği hayallere de saplanıp kalmaz. Filmin başında etrafında annesi, eşi, yayıncısı ve çocukları varken filmin sonuna doğru hayat onu büyük bir yalnızlığa sürükler. Ancak filmin en büyük başarısı da belki burada ortaya çıkar: Gelecek Günler, tam da hayat deneyiminin kendisini beyazperdeye taşımaya çalışır. Kamera, final planında yılbaşını kutlayan ailenin oturduğu salonda dolaşır. Evde kızı, oğlu ve torunuyla Nathalie’yi görürüz. Sıcak bir ışık eşliğinde kamera yaşamın kendisini kaydederken, yan odanın köşesinden kadraja kucağında torunuyla Nathalie girer. Mia Hansen-Love, Nathalie’ye kahramanlara özgü bir mutlu son vermek yerine hayatın kendisini göstererek, Nathalie’nin ne olursa olsun hayatın içerisinde kalmaya devam ettiğini hissettirir.
Barış Saydam