Tarkovski, Ayna’daki iç mekan ve hareketli kamera çekimleri ile gerçeklik ve rüya arasındaki çizginin kayboluşunu göstermeye çalışır. Zaman, Andrei’in kamerasından sonsuzluğa yakınsamaya devam eder. Kaplanoğlu ise Yusuf’un aidiyetsizliğini ve yalnızlığını tek kişilik planlar üstünden işler. Süt’te hayal ile gerçeğin belirsizleştiği nokta, Yusuf’un annesini başka bir erkeğe kaybetme korkusu ile yine annesine karşı duyduğu öfke üstünden anlatılır. Bu öfke Yusuf’un edebi zevklerinin, annesi tarafından anlaşılmamasının bir yan etkisi olarak da karşımıza çıkar.
Ayna ile Süt’ün benzer motifler sergilediği bir başka konu ise, ana erkek karakterlerin anneleriyle olan ilişkisidir. İki filmde de çocuklar anneleriyle bıçak sırtı bir ilişki kurar. Bu bıçak sırtı ilişki, anneye olan bağımlı hal ile babasız büyümenin eksikliğinden kaynaklanan öfkenin çatışması olarak nitelendirilebilir. Annenin evdeki tek otorite ve kontrol mekanizması oluşu çocukları anneye bağımlı kılarken, baba figürünün noksanlığı için anne suçlu ilan edilir. Anne figürü en nihayetinde iki hikayenin en keskin şekilde çakıştığı noktadır. Geçmişte, şimdiki zamanda ve gelecekte varolma hali; gerçekliği ve hayali anne üstünden ayırt etmeyi imkansız kılar. Bu noktada süt de anneyle benzer olarak, gerçekliği ayırt edebilmek adına yetersiz bir imgedir. Süt; Tarkovski için yansımalarla dolu bir imaj iken, Kaplanoğlu için anneye karşı bağımlı olma ve anneden kopuşun simgesel anlatımı olarak işlenir.
Şiir, hem Süt için hem de Ayna için önemli bir bileşendir. Arseni Tarkovski’nin giriş sekansındaki şiiri, filme döngüsel bir anlam katar. Tarkovski’nin dünyasına nasıl girdimizi bize yeniden hatırlatmak adına önemli bir görevi olduğu söylenebilir. Babasının bu şiiri Tarkovski için belki çocukluğunun geçtiği evin kokusu belki de yoksulluk içinde geçen günlerin unutmak istediği bir hayaletidir. Süt’te ise şiir, Yusuf için hem kendi hislerini dışa vurmaya yarayan bir kaçış hem de bir sosyalleşme mekanizmasıdır. Yusuf için şiir; hem annesinden hem dış dünyadan uzaklaşmayı temsil eder. Fakat üçlemenin içinde şiiri incelediğimizde Yusuf’un kendine olan inancını kaybetmesinin bir temsiliyetidir.
Alexei ve Yusuf’un hikayeleri iki farklı yöne evrilir. Yusuf için belki de kaçınılamaz olanın kabulü, Alexei içinse annesini affetmenin başlangıcıdır. Kaplanoğlu, ışığı bir tezatlık yaratmak için kullanır bu noktada. Işık umudu temsil etmekten öte rahatsız ediciliğiyle karanlığa bir atıftır. Alexei içinse daha açık uçlu bir başlangıç, annesiyle empati kurmaya başlamaktan geçer.
(1) MENARD, D. G. (2011a).
“FilmKuramının Fizikle Buluşması” (Tarkovsky’nin Zaman-Basınç kuramının Deleuzecü bir analizi
Doğancan Erdoğan
doganc.erdogan@gmail.com