Ebeveynleri ayrılığın eşiğinde olan, ama yine de sakin, hüzünlü, genel anlamda pozitif bir ruh haline sahip Charlie, birgün okula yeni kaydolan, buna rağmen girişkenliğiyle herkesle hemen kaynaşan Sarah ile tanışıyor. Annesinin uluslararası bir sivil toplum örgütünde çalıştığını, bu yüzden ülke ülke gezdiğini, bu okula Nijerya’dan geldiğini söyleyen Sarah, kısa sürede Charlie ile yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bir arkadaşlık kuruyor. Charlie ve annesi, aile dostlarıyla birlikte birkaç günlüğüne Azizler Yortusu tatiline giderken, annesinin ülke dışında olduğunu söyleyen Sarah da onlarla gidiyor. Ama yaşından fazla tavırlar sergilemeye, bir süre sonra Charlie yerine orada bulunan yetişkinlerle vakit geçirmeyi tercih edince, hele de içkili oldukları bir gece yaşadıklarının ardından, tekrar normal hayatlarına döndüklerinde ilişkileri eskisi gibi olmuyor. Charlie’ye karşı tavır alan, onu ezik görmeye başlayan, onun hayatına istediği gibi girip çıkma hakkını kendinde bulan Sarah, böylesi yakın bir dostluğa (hatta muğlak bir duygusal yakınlığa) kendini kaptıran Charlie’nin naif kişiliğini suistimal etmekten çekinmiyor. Paylaştıkları sırları başkalarına anlatarak, yalanlar söyleyip iftiralar atarak, türlü zorbalıklar yaparak Charlie’yi yıpratmak istiyor. Sarah’nın bu davranışları kadar, Charlie’nin tepkisizliği veya yerinde veremediği tepkileri de seyircide ayrıca öfke yaratıyor.
Mélanie Laurent, sakin ama akıcı bir tempoyla bu küçük gibi görünen ergen anlaşmazlığını seyirci için içinden çıkılması güç bir sinir harbine çevirmekte çok başarılı. Sarah’nın kötücüllüğü ile Charlie’nin fazla iyi kalpli oluşu arasında orta yolun bulunmasına müsaade etmeyerek gerilimi hep diri tutuyor. Güçlünün zayıfı ezmesi, kendi çıkarları için kullanması, zalimken mağduru oynaması, zayıfın ise körleşmeye gönüllü bir saflıkla buna izin vermesi, öteki yanağını çevirmesi, karşı tarafın anladığı dilden konuşamaması, var olan evrensel politik iklimin, toplumsal kaygan zeminlerin küçük bir özeti gibi adeta. Laurent ve Lambroschini, romana sadık kaldıkları ölçüleri yer yer belli etseler de, romanın bu karmaşık ergen tutumlarını çok daha derinlemesine etüt etmiş olması beklenir. Film ise, bağımsız bir festival yapımı mütevaziliğinde, ama güçlü etkiler bırakması kaçınılmaz psikolojik gerilim detaylarını iyi kullanan bir yapıda.
Charlie ve Sarah arasındaki dinamikler değiştikçe, filmde ergenlikte yaşanan duygu dengesizliklerine ne kadar doğru yaklaşıldığı görülebiliyor. Birgün birbirinin boğazına sarılan, ertesi gün sarmaş dolaş olan, birbirini başka arkadaşlarından kıskanan, özellikle kıskandırmaya çalışan, yaşça büyük insanlarla vakit geçirerek arkadaşını küçük gören, ailesiyle ilgili yalanlar söyleyerek çevresi tarafından kabul görmeyi bekleyen ergenlik bilmecesine dair pekçok şeyi bu ilişkide de bulmak mümkün. Sarah, kendine yarattığı bu suni çevre ile nefes alırken, Charlie’nin sık sık nefesinin kesilmesi astım hastalığından fazla anlamlar taşıyor. Genç oyuncular Joséphine Japy ve Lou de Laâge, hem yüz ifadeleriyle, hem de zıt karakterlerini en iyi şekilde temsil eden performanslarıyla filmi birlikte sırtlıyorlar. Mélanie Laurent, basit gibi görünen bu sancılı büyüme hikayesini biraz muğlaklık da katarak boyutlandırma becerisiyle yönetmenlik teki olgunluğunu gösteriyor. Finalde filmin ismine yapılan göndermenin gücü ise, aslında bitmemiş, bittiği noktada tekrar başlayacak başka bir filmin zihinlerde canlanmasını sağlıyor.
Osman Danacı