Televizyon için çekmiş olduğu dizi ve filmlerle ülkesinin tanınmış yönetmenlerinden olan Aku Louhimies’in ilk çıkış filmi Levottomat; çözümlenmesi son derece güç, kapalı bir film. Bir karakter ve bu karakterin çevresindeki üç çiftin hayatını anlatan yapımda; sevgi, aşk ve hayatın anlamıyla ilgili de pek çok soru akıllara geliyor. Baştan söylemem gerekir ki; film nihilizmden çok varoluşçuluktan besleniyor. Baş karakter olan Ari; yaşamın bir anlamı olması gerektiğine ve insanın kafasındaki sorulara kesin cevaplar aramanın anlamsızlığına takılmıyor. Küçüklüğünden beri içinde bulunduğu toplumun değer yargıları ve genel görüleri, onun hayallerini de şekillendiriyor. Büyüdüğünde ise bütün bu hayallerinin aslında boş olduğunun farkına varıyor. İşte bu boşluk halinden sıyrılmak için de pek çok kadınla cinsel ilişkiye giriyor. Filmin önemli ağırlık merkezlerinden birini oluşturan cinsel ilişkiler, Ari’nin yaşama motivasyonunu ve canlılığını arttırırken; annesiyle arasındaki eksik olan şeylere de vurguda bulunuyor. Ari belki de annesiyle hiç istediği gibi bir anne-oğul ilişkisi kuramadığından, bu boşluğu birlikte olduğu ve sevişerek tükettiği kadınlarda arıyor. Ari’nin bu nafile arayışları, etrafındaki çiftlerin ilişkilerine de zarar verirken; işte bu noktada aşk ve sevgi tartışmaya açılıyor. Birinin, bir başkasını severek hayata tutunmaya çalışmasının, özünde boşluğu örtmeye çalışan gereksiz bir çaba olduğu gösteriliyor. Başta Tanrı sevgisi olmak üzere, insanlar arasındaki sevginin boyutlarına ve sevginin insan eylemlerini açıklamaktaki yetersizliğine de vurguda bulunuluyor.
Açıkçası Levottomat, çok katmanlı ve cesur bir film. Özellikle Albert Camus’den çokça beslendiği aşikar. Çünkü Sartre, Camus’e göre çok daha karamsardır. Oysa Camus’ün karakterlerinde hep bir ışık ve motivasyon kaynağı vardır. Ari karakterinin kapalı hali, toplumla uyumlu olmasına karşın yine de kendisinde eksik bir şeylerin olduğuna inanması, hayata ısrarla bir anlam yüklememe çabası ve cinsellikle birlikte hayata bir şekilde tutunma, yaşama gücünü yeniden kazanma gayesi çok tanıdık geliyor. Aynı zamanda, yönetmenin ileride kişisel kimlik bunalımıyla ülkesinin sosyal sorunlarını çapraz kurgulu hikayelerle aktaracağı üçlemesinin de bir girizgahı gibi. Hatırlarsanız, Frozen Land’da yönetmen, karakterlerin “ben kimim” sorusu etrafındaki arayışlarını derinlikli bir şekilde resmetmişti. Frozen Land’da Tolstoy ve Dostoyevski’den de önemli etkilenim söz konusuydu. Yönetmen, Finlandiya toplumuna bakış atarken öte yandan da bu önemli yazarların düşüncelerinden de esinleniyordu. “İnsanlar masum mu doğar” sorusu da bu referans kaynağının en güzel işaretiydi. Aku Louhimies’in çabası, aslında Dostoyevski’nin çabasından farklı değil. İnsanı araştırıyor, toplumun insan üzerindeki etkilerine, insanların eylemlerinin altında yatanlara ve her şeye bir anlam yüklemenin saçmalığına vurguda bulunuyor.
Ari’nin yaşadıklarına varoluşçu bir gözle bakmayan seyircilerin kolaylıkla basit bir erotik film diye niteleyebileceği Levottomat; aslında çok nitelikli ve güzel bir çalışma. Kuzeylilerin özgürlükçü ve yenilikçi yaşam şekilleriyle, varoluşçuluğu birleştiren; bunu yaparken de hikayenin çevresine çeşitli sorular ekleyebilen başarılı bir film. Taze, şaşırtıcı ve kışkırtıcı. Buna rağmen, sinemasal olarak yönetmenin diğer filmleri kadar etkileyici değil. Ama Levottomat’ın ilk çıkış filmi olduğunu düşünürsek, yönetmenin çıtayı adım adım yükselttiğini de gözlemleyebiliriz. Bu açıdan, başarılı bir yönetmenle tanışmak için Levottomat iyi bir şans.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com