Renoir’ın, Gorki’nin meşhur oyunu “Ayaktakımı Arasında”dan uyarladığı Les Bas-Fonds (Diptekiler), adından anlaşıldığı gibi sosyal sınıfların tabanındaki yaşama ışık tutuyor. Yaşadığı hayattan usanmış, üst sınıfa dâhil olmaya çalışan hırsız Pepel, bir gece soygun sırasında tüm parasını kumarda kaybetmiş, yaşadığı hayatı anlamsız bulan Baron tarafından yakalanıyor. İlk bakışta birbirinin antitezi gibi görünen bu iki adam arasında, Baron’un, Pepel’in yaşadığı fakirhaneye taşınmasına kadar uzanan bir dostluk başlıyor. Bu sırada Pepel, kendine âşık kadının kız kardeşiyle birlikte olabilmek için uğraşıyor. Öykü tanıdık geldiyse hatırlatmakta fayda var, Gorki’nin bu öyküsünü Akira Kurosawa da, öykü bakımından aslına daha sadık kalarak yönetmişti (Donzoko, 1957). Les Bas-Fonds’da ayyaşlar, kumarcılar, hırsızlar ve fahişelerin yaşamlarına iyimser bir bakış var. Tüm maddiyatını kaybeden Baron için, onların hayatları sonsuz bir özgürlüğü temsil ediyor. Filmin, Rus parası kopek ve ruble kullanılan, Rusça adları olan Fransızların yaşadığı bir hayali kasabada geçmesi, temposu hiç düşmeyen kara mizahın sayesinde eğreti durmuyor. Jean Gabin ve Louis Jouvet başta olmak üzere, oyuncuların aralarında oluşturulan kimya filmi bir basamak yukarı taşıyor. Neredeyse her karakterin varoluş problemlerini anlamamızı sağlayan tiradlar sonunda Chaplin’e kadar varıyor. Les Bas-Fonds da Renoir’ın Nana (1926, Émile Zola) ve Madame Bovary’den (1933, Flaubert) sonraki üçüncü uyarlama başarısı olarak tarihe geçiyor.
Yiğitalp Ertem
yalpertem@gmail.com