Ana sayfa 2010'lar 2010 Le Quattro Volte

Le Quattro Volte

3135
0

Le Quattro Volte
Kozmik güçlerin birbirleriyle etkileşimlerini günlük köy yaşantısıyla harmanlayan Michelangelo Frammartino, Le Quattro Volte (Dört Defa)’de içinde yaşadığımız dünyayı ruhun geri dönüşümünü sağlayan bir yaşam döngüsüyle anlatıyor. Döngüyü dört element üzerinden ve oldukça uzun planlarla çekerek resmeden İtalyan yönetmen hiçbir diyaloğa yer vermediği filminde sadece doğal sesleri aracı olarak kullanıyor. Yaşlı bir adamın öksürük nöbetleri, sürüden ayrı düşen bir keçinin melemesi, asırlık bir köknar ağacının devrilişi ve kömürün sürtünmeyle çıkardığı ses filmin izleyiciyle arasında kurduğu lisan haline geliyor.

Pisagor’a göre ömrümüz boyunca içimizde dört ayrı can taşıyoruz ve bu canlar birbirleriyle dörder defa karşılaşıyorlar. Michelangelo Frammartino bu düşünceyi filme aldığı Le Quattro Volte’de tek bir yaşamı dört element üzerinden anlatarak kozmik bir yaşam döngüsünü ekrana taşıyor ve aynı film içinde adeta bir dörtlemeye imza atıyor. Elementleri ateş, su, hava, toprak olarak görmek mümkünken insan, hayvan, bitki ve mineral şeklinde okumak da olası. Ha keza dört mevsim ile yaratma, doğum, ölüm ve yok ediliş olarak da algılanabilir. !F İstanbul gösterimine teşrif eden yapımcı Marta Donzelli’nin de dediği gibi bu dört elementle oynamak izleyiciye bırakılmış.

Ayağı çukurda bir çoban her sabah keçilerini otlattıktan sonra kiliseye gidip bir kadının süpürdüğü “tozları/külleri” alır ve gece yatmadan önce suyuna karıştırıp şifa niyetine içer. Kiliseye uğramayı unuttuğu bir günde adamın tüm dünyası tepetaklak oluverir ve devrilmiş çitlerden kaçıp köye dağılmış keçilerinden biri onun başında beklerken hayata gözlerini yumar. Kısa süre sonra doğan bir oğlak filmin ikinci başrolüne yerleşir. Ayakları üstünde durmaya çalışan oğlak zamanla ahır hayatını deneyimler ve sürüyle birlikte otlamaya ilk çıkarılışında geride kalıp kaybolur. Bir süre hemcinslerini bulmaya uğraşır ama sonunda vazgeçer ve kendine sığınak olarak dev bir ağacın altını seçer. Mevsimler değişir ve üçüncü başrole ağaç yerleşir. Yerel bir festival için kesilen ağaç tüm ahali tarafından köy merkezine taşınır ve hediyeler yerleştirilmiş ağaç tekrar devrilir. Ağacın odunları filmin başında gördüğümüz kömür ocağına götürülür ve birkaç günlük çalışma sonucunda elde edilen kömür yeniden köy halkına dağıtılır. Yaşlı adamın yolculuğu nihayete ermiştir.

Yaşam döngüsünü anlatırken ölüm-doğum tekrarını araya hiç es koymadan sunan Frammartino filmdeki her can için su, ateş, hava ve topraktan oluşan dört elementten de asla vazgeçmiyor. Başrollerin hepsini elementlerle etkileşim içinde tutmaya özen gösteren yönetmen bu elementleri de yarattığı döngünün beslendiği kaynaklar olarak sergiliyor. Kimi zaman elementleri birer meta olarak kullanırken kimi zaman da karakterlerinin yaradılışlarına layık görüyor, çobanın her gece içtiği şifalı su veya kömür ocağından yükselen dumanı ağaçlara taşımaya “karar veren” rüzgarda olduğu gibi. Başrollerini de doğadaki elementler olarak anlatan yönetmen, canlılar üzerinden yarattığı benzer koşullarla söyleyeceklerinin altını tekrar tekrar çiziyor, yakın planda çobanın yüzünü gezen karınca ve karasineğin bir türlü rahat bırakmadığı oğlakta gördüğümüz gibi. Nihayetinde tek bir ruhun doğanın farklı alanlarına yerleşebileceğine ve yok olmasının imkansızlığına dem vuruyor. Bir can sona erdiğinde sadece onu hapseden bedenin yiteceğini söylerken ruhun başka formlara dönüşebileceğini, kendi tabiriyle “transforme” olabileceğini dile getiriyor.

“Ashes to ashes, dust to dust”

Yönetmen bu kadar evrensel bir olguyu anlatma derdine düştüğünde her şeyin başlangıcını dine getirerek taraflı bir tutum sergiliyor. Köy halkının temsili “İsa’nın Çilesi” geçişinden hemen sonra ekrana yansıyan yaşlı çobanın tabutu akıllara ister istemez bir İsa referansı getiriyor. Çobanın her gece içtiği toz/kül de onun dönüştüğü son hali temsil ederken İsevi tutum devam ettiriliyor. Ağaç festivali, geleneklerimize olan sadakatimizi anlatırken yaşananların ruhani yanı biraz kaderciliğe ve “daha büyük bir güç”e dayandırılıyor lakin bu tavrın filmin tamamına hakim olduğunu söylemek imkansız. Yine de din kavramı beşinci element olarak varlığını usulca hissettiriyor.

Frammartino, tüm başrollerinin nasıl doğup öldüklerini insanın doğumu hariç eksik etmiyor ki çobanı da İsa olarak algıladığımızda bu son derece normal. Köy halkından kimseyle samimi olduğunu söyleyemeyeceğimiz yaşlı çoban keçilerinden biri baş ucunda beklerken son nefesini veriyor. Oğlak sanki kaderini kabullenmiş gibi inzivaya çekilerek, köknar ağacı kalabalık bir insan ordusu tarafından, kömür ise her evde tekilleşerek vücutlarından kurtuluyorlar. Bu ayrılma sürecinde insandan çıkan tek bir ruhun, büründüğü her bedende diğer insanlara faydası dokunduğunu görüyoruz. Keçiden gelen süt, bir festivalin onur konuğu olan ağaç ve elbette kömür. Bahsettiğim din kavramı nedeniyle insan ister istemez en tepeye yerleştiriliyor ve beşinci element kendisine hiç el değmeden filme ağırlığını koymaya çalışıyor.

Dört Defa herkesin kendi hikayesini yazmasına imkan tanıyan, tartışma olanağı sağlayan çok iyi bir film. Bir simyager gibi elementlerle oynayan Frammartino aynı özgürlüğü izleyiciye vermeyi de başarıyor. Yazı boyunca bahsi geçen 16 elementi sürekli etkileşimde tutabilen yönetmen araya din olgusunu hiç karıştırmasa belki konuya daha sabit odaklanma fırsatı bulabilirmiş ama 88 dakika boyunca hiçbir konuşmanın yaşanmadığı filmine şu haliyle de esneklik kattığını söylemek mümkün. Kim bilir belki onun da istediği budur.

Yönetmenle yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.

Melih Tu-men

Önceki makale22 Mei
Sonraki makaleMasumiyet
Bir çevirmen. Çeviri onun için kendini ifade etmenin en uygun yolu. Son dönemde animeye sinemadan daha çok önem (değer) veriyor ve haddizatında Japoncaya merak salmış durumda. Sinemada 80 öncesi (Godard hariç) filmlerini elinin tersiyle itmekten çekinmiyor, saygı duymasına rağmen izlemekten hoşlanmıyor. "Sinema öldü!" fikrine katılmasa da sürekli gençleştirme operasyonları geçirdiğini düşünüyor ve dolayısıyla da izleyeceği filmlere katmanlı bir seçicilik uygulamaktan vazgeç(e)miyor. Her tür kara film ve animasyon onun için bir şansı hak ediyor. Reha Erdem ve Satoshi Kôn ne çekse seyrediyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here