Japonya (Japon, 2002), şehir yaşamının keşmekeşinden bir türlü kurtulamayan, modern yaşamın sırtına yüklediği yükleri artık kaldıramayan ve huzur arayan orta yaşlı bir ressamın ölüme doğru yaptığı yolculuğu anlatıyor. Tıpkı Abbas Kiarostami’nin Kirazın Tadı (Taste of Cherry, 1997) filmindeki gibi intihar etmeyi plânlayan isimsiz başkarakter, ölüme doğru yapmış olduğu yolculuk sırasında yaşamın aslında ölümle kutsandığının farkına vararak intihar etmekten vazgeçiyor. Doğaya yakınlaşarak ve hayatını daha basite indirgeyerek yüklerinden ve kafasını meşgul eden sorumluluklarından kurtulan adam, bu sefer de içgüdülerine söz geçiremiyor ve doğaya yakınlaştıkça içgüdüleri baskınlaşıyor.
Japonya, yaşam ve ölüm üzerine çekilmiş konusuz bir belgesel gibi. Konu olmadığı gibi başkarakterin ismi ve geçmişi de yok. Dini motiflerin bolca kullanıldığı, diyaloglardan çok görüntülerle derdini anlatan, hikâyeden çok anlatım yapısıyla dikkat çeken ve minimalist sinemanın sınırlarını zorlayan film, kuşkusuz ilk elden Tarkovski ve Bresson gibi önemli yönetmenleri de akla getiriyor. Özellikle Carlos Reygadas’ın filminde ölümü olağanca sadeliğiyle ekrana yansıtışı, bir başka Meksikalı Guillermo Arriaga’nın da sıkça kullanmış olduğu “ölümün farkındalığı”nı işaret ediyor. Bu farkındalık hâli ise; modern yaşamın ölümü inkâr edişine ve mekanik olarak devam eden yaşamlarımızı yeniden düşünmemize olanak sağlıyor.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com