Son dönem Türk filmlerinin büyük çoğunluğunda olduğu gibi, Gişe Memuru’nda da modern yaşamın getirdiği yabancılaşma, iletişimsizlik, yalnızlık vb. temalar filmin merkezinde yer alıyor ve film, esasında modern yaşamdaki günlük rutinlerin bireyi olumsuz anlamda dönüştürdüğünü bizlere acı bir hikâyeyle anlatıyor. Otobanda görev yapan ve yaşlı babasıyla birlikte yaşayan bir gişe memurunun hikâyesine kamerasını uzatan yönetmen Tolga Karaçelik, filmin ilk yarısında gişe memurunun monoton ve mekanik yaşamını günlük rutinlerle anlatırken, ikinci bölümde ise dengesi bozulan karakterin yaşadığı psikolojik çöküntü ve sonrasındaki yalnızlık ve çaresizlik ekrana taşınıyor.
Türkiye’nin modernleşme sürecinde yaşadığı sıkıntıların bireylere etkilerinin gözlemlendiği sıradan insan hikâyeleri sinemamızda yavaş yavaş bir alt tür hâline geliyor. Hayata tutunamayan, savrulan ve savruldukça kendi benliğinden daha da uzaklaşarak akli yanını kaybeden insanların yaşamlarını anlatan benzer filmlerde koyu bir varoluşçuluğun egemen olduğunu görüyoruz. Modern hayatın çıkmazlarından beslenen bu tür filmlerin aynı zamanda kendi klişelerini ürettiğini de gözlemlemek mümkün. Anne ya da babayla sorunlu bir ilişki, insanlarla bir türlü iletişime geçememe hâli, varoluşun ve iktidarın yitikliği ve günlük rutin bozulduğunda akli dengenin de yitirilmesi… Gişe Memuru da bu açıdan bakıldığında, farkında olmadan belki de, Türk sinemasında artık kanıksanan bir yönelimin peşinden gidiyor ve bu yönelime ait filmlerin ürettiği klişeleri tekrarlıyor.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com