Aslında dönemin görkemli yapısına karşın, Carlo Broschi’nin, nam-ı diğer Farinelli’nin çok dramatik bir hayat hikayesi var. Farinelli daha çocuk yaşta yakın arkadaşlarından birinin intiharıyla sarsılıyor. Bu intiharın arkasında yatan neden ise, o dönemde sıkça başvurulan insanlık dışı bir yöntem. Castrato sözcüğü de zaten buradan geliyor. Küçükken sesleri bozulmasın diye hadım edilen sopranolara verilen bir sözcük castrato. Farinelli’de bir castrato ve bütün hayatı boyunca bunun acısını içinde hissederek yaşıyor. Fakat Farinelli’nin yardımına ağabeyi Riccardo yetişiyor. İki kardeş, bu durumun da etkisiyle tek bir insanmışçasına aralarında organik bir bağ kuruyor. Riccardo operalar yazıyor, müzikler besteliyor. Carlo ise bunları seslendiriyor. Gönüllerini fethettikleri kadınları Carlo ayartıyor, Riccardo ise onlarla birlikte oluyor. İkilinin bu ilginç kimyası Handel’in hikayeye ortak oluşuyla ise bozuluyor. Dönemin ünlü maestrolarından olan Handel’in Carlo’nunkine benzer yeteneği ikili arasında metafizik bir bağ kurarken, öte yandan da ikilinin birbirine zıt düşünce yapıları sanatlarına olumsuz etkide bulunuyor.
Yönetmen Corbiau, bu üçlü arasındaki gelgitlerle dolu gerilimli ilişkiyi ekrana yansıtırken, karakterlerin hayat hikayelerinden çeşitli kesitler de sunmayı ihmal etmiyor. Barok Dönemi’nde gücünü iyice pekiştiren Krallar ve onların desteklediği görkemli tiyatrolarda sunulan gösteriler ve bu gösteriler için hazırlanan muazzam kostümler dönemin şaşaasını dışavururken, karakterlerin yaşadıkları sorunlar ve onların özel hayatlarını etkileyen önemli mihenk taşları da hikayeye sığdırılıyor. Özellikle karakterlerin yaşadıkları içsel çelişkilerin dönemle birleşik verilmesi oldukça güzel bir ayrıntı. Görkemin ve şatafatın egemen olduğu bir çağda, en önemli süsleme motiflerinin hala dinsel hikayelerden ilham alışı, aklın ve duygunun muğlak birlikteliği, korkunun ve mutluluğun tuhaf uyumu hep bu döneme özgü ilginç karışımlar olurken, insanların sürekli değişen duygu ve düşünceleri oldukça karmaşık bir dönemin yaşanmasına sebep oluyor. Farinelli’de bu dönemi sinemada anlatan en iyi yapımlardan biri kuşkusuz.
Barok Dönemi’nin ünlü bestecilerinden Handel’in harika müziği ve Farinelli’nin olağanüstü sesiyle Barok’un görkemli ruhunu görsel bir şölenin yanı sıra, işitsel bir ziyafete de çeviren Farinelli, hikayesinde aksayan yanlara rağmen dönemin havasını çok incelikli bir şekilde beyazperdede sunuyor. Hikayesini tek bir karakterin yaşamıyla sınırlamadan, anlatımını sadece klasik müzik üzerine kurmadan, koca bir dönemden beslenen Farinelli, gücünü de yine bu genele verdiği önemden alıyor. Tek tek baktığımızda eksik gördüğümüz hikayeler bu sayede önemli bir dönemi de içine alarak bütünsel bir yapıya kavuşuyor. Sanatın birçok dalından beslenen ve inişli çıkışlı bir dönemi bütün güzellikleri ve kusurlarıyla resmeden Farinelli, bütün sanatseverlere de hitap ediyor.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com